Spoiler içeriyor
The Darjeeling Limited, üç kardeşin babalarının ölümünden bir yıl sonra aralarına giren mesafeleri kapatmak için birlikte çıktıkları tren yolculuğunu konu ediniyor. Bu içleri ısıtan, yer yer güldüren filmi izlerken sık sık Adler'in doğum sırası teorisi aklıma geldi. Adler'in doğum sırası…devamıThe Darjeeling Limited, üç kardeşin babalarının ölümünden bir yıl sonra aralarına giren mesafeleri kapatmak için birlikte çıktıkları tren yolculuğunu konu ediniyor. Bu içleri ısıtan, yer yer güldüren filmi izlerken sık sık Adler'in doğum sırası teorisi aklıma geldi. Adler'in doğum sırası teorisine göre, insanın kişiliğini etkileyen önemli unsurlardan biri de kişinin kardeşler içinde hangi sırada yer aldığı. Ben de karakterleri genel olarak bu bağlamda incelemeye çalıştım. Eksiklerim, yanlışlarım varsa bana bunları açıklamanızdan büyük mutluluk duyarım. Okuyup geri bildirim verecek olanlara şimdiden teşekkür ederim efenim.
Dikkat! Yazının bu noktadan sonrası ağır sürprizbozan (lügatıma bu kelimeyi kazandırdığı için buradan @hmmmmm'a teşekkürlerimi iletiyorum.) içermektedir!
🚂 FRANCİS (EN BÜYÜK ÇOCUK)
Francis, filmin büyük bir kısmında izleyeceğimiz tren yolculuğunu ayarlayan kişi. Yolculuğun tüm detaylarını planlamış ve hiçbir aksamaya tahammülü olmayan mükemmeliyetçi biri. Kardeşlerinin planın dışına çıkmaması adına pasaportlarına el koyacak kadar da kontrolcü. Adler’e göre, ilk doğan çocuklar daha sorumlu, ciddi ve mükemmeliyetçi oluyorlar. Aynı Francis gibi. Francis sorumluluğu üstüne alarak aileyi tekrar bir araya getirmeye çalışıyor. Babalarının cenazesinde de yine aynı sorumlulukla herkesi toplamak için uğraştığını görüyoruz. Adler'e göre, başkalarını koruyup kollama arzusu ilk doğan çocukların önemli özelliklerinden kabul edilmiştir. Bundan dolayı, küçük kardeşlerine onların anne-babalarıymış gibi
davranabilirler. Filmde bunu, Francis'in "Bir bakıma sizi ben büyüttüm, ebeveyniniz ben sayılırım" dediği detayıyla anlıyoruz.
🚂 PETER (ORTANCA ÇOCUK)
Peter ise Adler'in ortanca çocuk imajına hem uyuyor hem de uymuyor. Ortanca çocuklar hoşgörülü, dışa dönük, girişken ve sosyaldirler. Oysa Peter'ın insanlara tahammülü olmadığını görüyoruz (belki de hala babasının ölümünü atlatamamasından kaynaklı depresif ruh halindendir). Trendeki kadınların seslerine dayanamayıp sert bir şekilde onları uyarması bu duruma bir örnek olabilir. Adler, ortanca çocukların en büyük ve en küçük gibi sıfatlara sahip olmadığı için aile dinamiğinde kendilerine yer bulmaya çalıştıklarını, önemsiz, sıkışmış ve itilmiş hissedebileceklerini söylüyor. Peter, babasının eşyalarını kullanmakta hak sahibi olduğunu göstermek için kardeşlerine babasının favorisi olduğunu söylüyor. Buradan ailede değerli bir yeri olduğunu kanıtlamak istediğini çıkartabiliriz. Ortanca çocuklar, aile içinde arabulucu ve uzlaşmacı görevi görmektedirler. Peter, kardeşleri arasındaki çatışmaları çözmek için bir uğraşa girmese de manastırda anneleri ile sorunları açık bir şekilde konuşup iletişim kurmak için ilk adımı atan kişi oluyor. Son olarak ortanca çocukların özgür ruhlu, asi ve isyankar olduklarını savunuyor Adler. Babasının cenazesine giderken kimseyi dinlemeden babasının arabasını almakta diretmesi, hamile karısına haber bile vermeden tren yolculuğuna çıkması Adler'in bu düşüncesiyle Peter'ın uyuştuğunu gösteriyor bence.
🚂 JACK (EN KÜÇÜK ÇOCUK)
Jack, duygu ve düşüncelerini, yaşadıklarını hikayeler yoluyla açıklayan bir yazar. Yazdıklarını babasına ve kardeşlerine okutup onay alma ihtiyacı hissettiğini fark ediyoruz. Bu da Adler'in, en küçük çocuğun diğer aile üyelerine kıyasla güçsüz ve deneyimsiz olduğu için aşağılık duygusu geliştirme olasılığının yüksek olduğu ve sürekli kendini kanıtlamak istediği düşüncesine çok iyi bir örnek teşkil ediyor. Ayrıca Adler'e göre, en küçük çocuklar diğer kardeşlere göre kişiler arası ilişkilerde en itaatkar olan kişilerdir. Hem kardeşleriyle ilişkisinde hem ayrılamadığı eski sevgilisiyle ilişkisinde hem de trendeki Hintli kadınla olan ilişkisinde Jack'in itaatkar olduğunu görüyoruz.
Kardeşler ne kadar farklı karakterde olurlarsa olsunlar en nihayetinde bir zamanlar aynı evi, aynı sofrayı ve aynı anne-babayı paylaşmış kişilerdir. Bu görünmez bağ, kardeşleri birbirlerine öyle sıkı sıkıya bağlar ki ister sevsinler ister sevmesinler birbirlerinden kopmaları mümkün değildir. Adler'in teorisini göz önüne alacak olursak karakterleri dahi birbirleriyle ilişkilidir. Hayatlarının sonuna kadar birbirlerinden izler taşırlar. Filmde bu kardeşlik bağı çok güzel işlenmiş. Aradaki çatışmalara ve tartışmalara rağmen en sonunda yaşadıkları acı dolu anıları birlikte geride bırakıyorlar. İzlerken duygulanacağınız hele de kardeşleriniz varsa sizde ayrı bir yer edinecek film. Yani bende öyle oldu. Filmi bir kez de ablamla izleme isteği geldi. Zaten film, verdiği mesajla, mesajı iletme şekliyle, oyunculuklarla, görüntü ve müzikleriyle tekrar tekrar izlesem de sıkılmayacağım türde bir film. Aynı duyguları -bu kadar yoğun olmasa da- Tenenbaum Ailesi'nde de hissetmiştim. Nitekim inceleme yazılarına bakarken yönetmenlerinin aynı olduğunu gördüm. Kesinlikle yönetmenin diğer filmlerine de bir göz atmaya karar verdim. Bana hitap ediyor gibi görünüyor. Velhasılkelam bu uzunca yazıyı sıkılmadan buraya kadar okuduysanız KittoKatto'dan bir adet çatal bıçak seti kaz-(yok yok bu şakayı yapmayacağım). Buraya kadar okuduysanız hemen şimdi Raf'tan çıkıp filmi izlemeye gitmenizi tavsiye ederim.