“İçimde bir o yana, bir bu yana deli deli atlar koşturuyor, yirmilerin sonuna varmışım, diner sandığım fırtına dinmemiş. Bir şey arıyorum hayatın karmaşasının içinde, sokak sokak dolaşıyorum, ne aradığımı bilmiyorum, nitekim bulamıyorum da.” bu kitabın türüne tam olarak ne desem…devamı“İçimde bir o yana, bir bu yana deli deli atlar koşturuyor, yirmilerin sonuna varmışım, diner sandığım fırtına dinmemiş. Bir şey arıyorum hayatın karmaşasının içinde, sokak sokak dolaşıyorum, ne aradığımı bilmiyorum, nitekim bulamıyorum da.”
bu kitabın türüne tam olarak ne desem bilemiyorum. roman? pek değil. öykü? o da değil. novella diyebiliriz sanırım. kitap üç bölümden oluşuyor:
I. Nergis’in Hikayesi
II. Elif’in Hikayesi
III. Mehmet’in Hikayesi
Aslında üç isim de bir ailenin -dağılmış bir ailenin- üyeleri. Ana tema annelik gibi geldi bana. Bunda yazarın da bir süredir anne olması etkili olabilir diye düşünüyorum.
Instagram’dan da takip ediyorum yazarı ve neredeyse bütün postlarında Nil’in (kızının adı) yeri çok büyük, tamamen onunla alakalı olmasa da her postu ucundan kıyısından ona dokunuyor gene. Anne çünkü. Bu novella da tam olarak bunu anlatıyor bana kalırsa. Hayatlarımızda sürekli olarak var olan, (hayatta olsalar da olmasalar da) hayatlarımıza dokunan annelerimizin ellerinin eteklerinin hala üstümüzde olması gibi hissettiriyor. Birisi bu kitabı okurken güvende hissettim diye bir yorum yazmış. Herhalde bundan kaynaklanıyor. Sadece annelik var kitapta gibi anlaşılmasın. Babalık da var; Mehmet gibi bir baba var, Elif’in babası. Yarım kalan aşklar var. Çokça çocukluk ve çocukluk anıları var. Yaşam var. Her şey var yani.
Melisa Kesmez ne yazsa okurum ben kısacası. Hala okumadığım iki kitabı var sakladığım: Nohut Oda ve Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz. Güvende hissediyorum bu nedenle. Yeni kitabın yolda oluşunu bilmek de bu güven duygusunu ikiye katlıyor. Siz de bi’ kulak verin bence.
“O akşam şehre dönüyoruz annemle. Annem, ‘Dönelim mi?’ diyor yemekte, birkaç gün sonra da kötülüyor. Haftasına evde, kendi yatağında, ablam Nadide’yle yanımızda, eli elimizde, hayata gözlerini yumuyor. Yirmi üç yaşında beni bir arada tutan ağacın kökleri sökülüyor, hayatın ortasında kalakalıyorum öylece. Beni taşıyan kap devriliyor, yerlere dökülüyorum.”
“Seni o kadar seviyorum ki, seni düşünürken içim gökyüzü kadar büyüyor, hayattaki her şey katlanılır oluyor.”
“Dizime kadar suya girip onun köpüklerini seyrediyorum, tuzlu su az evvel dikenlerin ısırdığı yerleri yakıyor, anne ayaklarım çocuk ayaklarımın altındaki küçük yuvarlak taşları hatırlıyor.”
🎵 reflections - toshifumi hinata (kitap bittikten sonrası için öneri)
🎵 ontario - novo amor (Elif’in Hikayesi için öneri)
🎵 hugging you - tom rosenthal (Mehmet’in Hikayesi için öneri)
🎵 fear of the water - SYML (Nergis’in Hikayesi için öneri)