"Sadece derin sevgisi olanlar derin acıları hissedebilir" der Tolstoy ve Dostoyevski'de şu sözleri ile onu destekler: "Büyük bir akla ve derin bir yüreğe sahip olanlar için acı çekmek, kaçınılmazdır. Fazla düşünmek ise bir hastalıktır" Kitaptan bağımsız, Rus Edebiyatı denildiğinde aklıma…devamı"Sadece derin sevgisi olanlar derin acıları hissedebilir" der Tolstoy ve Dostoyevski'de şu sözleri ile onu destekler: "Büyük bir akla ve derin bir yüreğe sahip olanlar için acı çekmek, kaçınılmazdır. Fazla düşünmek ise bir hastalıktır"
Kitaptan bağımsız, Rus Edebiyatı denildiğinde aklıma ilk gelen sözler ile başlamak istedim yazıma. Uzun süredir Dostoyevski okumuyordum. Bilhassa okumak denmez buna, kaçıyordum. Dostoyevski okumanın bir zamanı, bir yaşı var görüşündeyim şahsen ve kendimde henüz o şeyi görmüyordum. Bu bir çoğu kişi için saçma gelir mi bilmiyorum ama bana göre belli başlı yazarların mutlaka bir yaşı, bir yeri vardır çünkü şuan okuyacağım ve kitaptan aldığım tecrübe ile 25 yaşına geldiğimde alacağım tecrübe arasında çok fark olacağını düşünüyorum.
Yine de bütün bu düşüncelerden arınıp bir şans vermek istedim Dostoyevski'ye ve açıkçası çok beğendim. Elbette ki şaşırmadım bu duruma ama özellikle buraya yazma sebeplerimden bir tanesi, tam bu gönderiden bir sene sonra, tekrar aynı okumayı yapıp ne denli fikirimin değiştiğine bakmak. Neyse efenim, kitaba geçelim.
Öncelikle kitabın isminden bağımsız bir şey beklemiyordum eserde ama Bir Yazarın Günlüğünde Dostoyevski bize aileden bir dost, bir kardeş, belki de bir baba figürü ile geliyor. Bunlardan önce de bu eserin bir roman, hikaye veya anı olmadığını belirtmem gerekiyor. Belirli aralıklarla çıkartılan bir derginin birleştirilmiş hali sadece. Elbette bende öğrenince baya bir ilgimi düşürdüm, istediğim şeyi bulamayacağımı sandım ama yanılmışım. Öncelikle o dönemin Siyasal rejimine ve Sosyoekonomik kısmına kitapta çok dahil olduğunu görüyoruz. Satırlar arasında gidip gelirken o romancı havası bir anda sönüyor ve yerini adeta bir politika adamı yer alıyor gibi hissettim yer yer ve bu beni bir tık üzdü. Öncelikle edebi kalemine kimse laf edemez, yazıları her daim birer başyapıt ama sosyal olayları çözümlemede ki sığ düşünce yapısı kendini çok belli ediyordu. Dostoyevski'ye oranla benim gibi basit bir insanın üstada bu açıdan sığ demesi ne kadar doğru bilinmez ama ben okurken böyle hissettim ndnxkdncjdndjc
Fakat belirttiğim gibi, elbette kaleminin o ağır hissiyatı bu kitapta da yer yer mevcut. Sosyal çözümlemeleri dışında kalan kısımlarda Dostoyevski'nin de aslında bir insan olduğunu, vatanını seven bir birey olduğunu görüyoruz. Kısacası senden ve benden. Kendisi de bunları dile getirirken, bir yandan da insanın iç dünyası hakkında ki sözleri ile beraber çok farklı alanlara kaydı kitap. Elbette ki şaşırdım ve eser bir anda yoğunlaşmaya, insan psikolojisine girmeye başladı. Tabiki "işte şimdi sıçtım" dedim kendi kendime ve haklı da çıktım. Abi adamın kalemi cidden farklı ya. Tolstoy kadar anlatmak istediğini anlatayım derdi yok kesinlikle. Cümlelerde ki karmaşıklık, sözlerde ki anlam ve o anlamı anlamak için öğrenilmesi gereken bir çok şey derken işin içinden çıkamadım ama yine de okumaya devam ettim. Bitirdiğimde ise bu eserin külliyatın son parçası olduğunu ve her şey bittikten sonra okunması gerektiğini öğrendim. Yine de keyifliydi kalemi. Kitabı önerir miyim, önermem. Kitabı beğenmediğim için değil, beğendim lakin en azından külliyatın sonuna gelmeyenler için diyorum. Bunun dışında kesinlikle sağlam bir kafa, siyasal, edebi bir olgunluk gerektiriyor kitap. "Şşş, ver bana şuradan bir Dostoyevski'de okuyam" diyenlerden değilseniz eğer, en son okumanızı öneririm bu eseri. Benim yaptığımı yapmayın jsbfkdndjdjf
Bu şekilde yapmasanız da, ya da beni dinlemeyip yapsanız da elbet kıyıda köşede, bir yerlerden muhakkak kendinize bir çok şey katabileceğiniz bir eser. Yani şöyle bir bakayım diyip 100 sayfa karıştırın, elbet dikkatinizi çeker, bir şeyler öğrenirsiniz. Bu açıdan bakıldığında dolu dolu bir eser ama ne derece kişiye uygun olur, elbet orasını eninde sonunda siz değerli Raf ahalisine kalmış.