Arkadaşlar, öncelikle bu gönderi tamamen bağımsız ve Raf ile alakası olmayan, sadece kendime not şeklinde yazdığım bir yazı olacaktır. Bu sebeple isteyen okuyabilir, isteyen kendinden bir parça bulabilir, isteyen anlamsız görüp Raf'ın film, dizi ve kitap tarafına kayabilir. 2 ay…devamıArkadaşlar, öncelikle bu gönderi tamamen bağımsız ve Raf ile alakası olmayan, sadece kendime not şeklinde yazdığım bir yazı olacaktır. Bu sebeple isteyen okuyabilir, isteyen kendinden bir parça bulabilir, isteyen anlamsız görüp Raf'ın film, dizi ve kitap tarafına kayabilir.
2 ay öncesinde yazdığım yazıma göz gezdirdim hafiften ve ufak bir tebessüm ettim açıkçası. Pek fazla bir değişiklik olmamış hayatımda. Bu süreçte bir çok şey yaşadım ama hala bu kadar değişiklik olmaması şaşırtıyor beni. Durumum hala aynı, ne konuşabileceğim bir insan var hayatımda, ne de bir dostum. Etrafımda tanımadığım, tanışabileceğim bir çok insan var lakin kendimi isteyerek soyutluyorum çevremden. Bir kaç düzgün insan dışında o kadar sığ düşünce yapısına sahip insanlarla dolu, o kadar boş, oturup iki kelam edemeyeceğim ve tek dertleri günlük hayatlarında ki 2 3 dal sigara olan boş et yığınlarınla çevrili her tarafım. Normalde bu kadar ön yargılı bir insan değilim ama belli bir noktayı aştım ve çoğu insan artık benim için hiç bir anlam ifade etmemeye başladı. Yaşadıklarım ve yaşattıklarım damla damla aktı damarlarımdan. Eskiden sinirliydim, kırgındım, özlerdim geçmişi, kalbim en azından iyi veya kötü bir şeyler hissederdi. Geceleri en azından ağlardım, küserdim, kalkıp bir köşeye geçip tavanı seyrederdim, şurada böyle yapsam diye düşünürdüm, şurada şöyle yapsaydık diye kızardım kendime ama artık yapamıyorum. Aynada suratıma bile bakmamaya başladım. Yeni bir gün diye atılan her kalkış, benim için sonsuz bir çukurda aynı döngüde dönüp durmaktan ibaret olmaya başladı. Çıkıp da bir kişiye bile derdimi anlatamadığımdandır belki, bilmiyorum. Hal böyle olunca kin ve öfke yine bana kalıyor. Sorumlusu ben olmasam bile her şeyi kendimde kesiyorum, kendimi cezalandırıyorum ve git gide daha da hissizleşiyorum. İçimde bir yerlerde "Amacın ne, niye yapıyorsun ki? Eline bir şey geçmeyecek" diyen tarafımın bile sesi çıkmıyor artık. O kadar alışmışım ki, hiç bir şey yapamıyorum kendim için. Önceden bir tık bencil olduğumu düşünürdüm, lakin yanılmışım. İnsan kendi düşünceleri ile baş başa kalınca bir çok şey öğreniyor. Aslında tek derdim her ne kadar göstermesem bile birisi için yaşamak ve ona adanmakmış. Garip bir şekilde şu fani hayatımın ilk çeyreğinde yeni keşfettim bunu. Ne kadar acınası...
Yine garip bir şekilde alışkanlıklarım da değişti bu süreçte. Önceden elime tek bir kedi bile alamazdım, çekinirdim. Komiğime giderdi ama şimdi sokakta tek bir kedi görsem peşinden gitmeye başladım. Kucağımdan indiremez oldum, sevdikçe sevesim geldi. Onlarla konuşmaya başladım, onlara derdimi anlatmaya başladım. Bizim gibi bir iradeye sahip değiller, ama olsalar biliyorum ki anlarlardı beni. Bilmiyorum, belki de bir şeyleri yaşatmanın çabası içindeyim. Ya da tam aksine öldürmenin. Bunun arasında gidip gelmek yıpratmaktan çok kendime ne denli bağlı olduğumu gösterdi. Pek de bağlı değilmişim nitekim. Çevreme karşı zerre kadar duygu beslemeyen, ama hayatıma dahil olup önemsediğim bir kişiye de olabildiğince ilgili ama onu da zerre kadar göstermekten çekinen bir adam olmuşum. Komiğime gidiyor artık, çok şey biliyorum diye kendimle yarışırken aslında her şeyin içinde tek bilinmezliğim kendimmiş. Bunun farkına varmak çok yaraladı beni. Haklıymışım da aslında, cidden çok şey biliyormuşum ama neden kendimi çözemedim diye aynada suratıma tükürüyorum. Garip, gerçekten garip. Yaşamıma hala kırgınlığım geçmiş değil. Bazen bütün bunları gerçekten hak edecek ne yaptım diyorum, arada bir etrafı döküp, parçalayıp savuruyorum her şeyi. Neden demekten, niye demekten alamıyorum kendimi. Şu fani hayatımda bunları istemedim, istemedim de kimseden. Sözler dökülürdü ağzımdan ama tam manası ile kimse anlamazdı. Keşke anlayan birisi olsaydı. Herkes sadece ağızdan çıkan o ilk cümle ile yargılar kişiyi lakin hislerine bakmaktan kaçınır, belki de korkar. Peki ya neden, neden korkuldu benden hiç anlamadım. Anlamlandıramadım. Belli başlı yaralar hala açık, 2 ay önce de sızlıyormuş, komik. Şimdi üstüne tuz basıyorum, hissetmiyorum ki bişey. Kaybedebileceğim bir halt kalmamış ki, her şeyim yıkılmış. Kimseye bir kez bile olsun demeden, altından kalkıp kalkamayacağımı söylemeden, yakınmadan, lafını etmeden çabalayıp, onlarca kurduğum ve yaptığım şey tek bir rüzgarda yıkılmış ve gitmiş. Kimse de çıkıp demedi ki yaprak düştü, rüzgar bahanesiydi diye. Elime kalemi aldığımda sayfalarca yazacak şeyimin olmasını istemiyorum artık. O ilhamın acıdan, ümitsizlikten ve çaresizlikten gelmesini istemiyorum. O yollarımın bu kadar hissizlik üzerine kurulmasını istemiyorum. Bir sihirli değnek dokunsa keşke, her şeyi bir anda çözüme kavuştursa, bir şey olsa, birisi gelse de düzeltse diye dua ediyorum artık. Önceden olsa iki üç motivasyon ile hayatıma yön verip yoluma bakardım lakin ruhumun derinliklerinde oluşan o yaralar yeni yeni kıyılarıma vurmaya başladı. İstesem de önceki kadar umutlu gözlerle bakamıyorum hayata. Hayat geçiyor ve gidiyor düşüncesi ile pozitif bir şekilde yön veremiyorum bir şeylere. Aslında bunu bile geçtim, benden bir tane daha olsa da beraber iyice kafayı sıyırsak diye düşünmeye bile başladım. Hala sonunu bildiğim bu hayatı yaşamanın verdiği mantıksızlık ile beraber bir şeylerin sürdürebilecek güç görmüyorum kendimde ama bunun sonunun nerede geleceğini de tam olarak kestiremiyorum. Bir yandan bu düşüncelerden sıyrılıp etrafımı izliyorum. Garip bir deneyim oluyor benim için. Ortamda tek konuşmayan, kimseyle muhatap olmayan ben kaldım ve sadece izliyorum çevremi. O kadar özeniyorum ki bu kadar düşüncesiz tavırlara, anlamsız haraketlere, derinliği olmayan düşüncelere. Bazen onların yerinde olmayı o kadar istiyorum ki, hiç bir şey umurlarında değil çünkü ne düşünüyorlar, ne de hissediyorlar. Kullan at peçeteleri gibi oradan oraya, kabdan kaba, insandan insana tavırlarını izledikçe kendime üzülüyorum. Elbette özendiğim kısım bu değil, o salaklık hissi. Düşünsenize, hayatınızda hiç bir şey önemli değil. Ne bir derdiniz var, ne de tasasanız. Olsa bile umrunuzda değil çünkü düşünmüyorsunuz ve değer vermiyorsunuz. Çözüm üretebilecek bir beyniniz yok, herkes sizin için basit bir deneme tahtasından ibaret. Ne bir şeyde yetkinliğiniz var, ne de eğitiminiz ama en gözde sizsiniz çünkü leş gibi bir insansız. Ne bir dert var, ne de düşünce. Buna rağmen güzel gidiyor hayatınız. Ben ise yaratanın yalnız yaveri gibi soyutluyorum kendimi. Değer mi diyorum, çoğu zaman yanıtı evet oluyor lakin saçma örnekler arasında benim gibi bir insanın bu kadar, bu kadar vasatlığın içinde bu halde olması artık komiğime gitmeye başladı. Ulan sende neymişsin de diyenler çıkar lakin ama evet, basit bir insan değilim ve bunun da farkında olmaya çalışıyorum. Kendimin değerini bir tek kendim bilemiyorum, başkasına ait olsun istiyorum. O değerimin ben değil, benimle beraber birisinde hayat bulmasını istiyorum. Ben kimim ki sensiz, onsuz, biriyle olamadıktan sonra, içimde ki değeri kendim yaşadıktan sonra. Birisiyle beraber onu küllerinden yeniden doğdurmadıktan sonra...