Spoiler içeriyor
Merhabalarrrr!!!! Normalde bir kitabı ya da filmi okumadan önce biraz bakınırım içeriği nasıl, konusu ne diye ama Otomatik Portakal'ı uzun zamandır merak ettiğim ve sürekli okumayı ertelediğim için hiç bakinmadan direkt okudum hâl böyle olunca da baya bir afalladim. Utanarak…devamıMerhabalarrrr!!!!
Normalde bir kitabı ya da filmi okumadan önce biraz bakınırım içeriği nasıl, konusu ne diye ama Otomatik Portakal'ı uzun zamandır merak ettiğim ve sürekli okumayı ertelediğim için hiç bakinmadan direkt okudum hâl böyle olunca da baya bir afalladim.
Utanarak söyleyeceğim ki ilk defa tanıştığım (ki diğer eserleriyle tanışmak için sabırsızlanıyorum) Anthony Burgess harika bir yapıt çıkarmış.
Ayrıca hayatının son demlerini (yanlış teşhisten dolayı öyle biliyor) karısının güzel bir yaşam sürmesi için harcayacak kadar nahif ve iyi birinin kötülüğü bu kadar gerçek bu kadar doğal bir şekilde yazmış olması beni kalemine hayran bıraktı.
Kitap kabaca 15 yaşında genç bir erkek çocuğu olan Alex'in Kavga, gürültü, kan revan, taciz , tecavüz, yağma, hırsızlık, yalan, çetelesme vb. daha bir çok kötülüğü ve en son da cinayeti işlemesini ve topluma kazandırılmaya calışılmasını bize Alex' in ağzından anlatıyor. Tabii kabaca :)
"Tanrı biz kullarından ne istiyor? Tanrı'nın istediği iyilik mi yoksa iyiliği seçebilme şansına sahip olabilmek mi? Kötülüğü seçen biri gerçekte iyiliğe zorlanan birinden daha mı geçerli Tanrı'nın gözünde?"
Kitapta Alex'e iyi bir annen iyi bir baban ve güzel bir yaşamın var neden kötülük ediyorsun? Diye soruluyor ve Alex aslında basit bir şekilde "Ben yaptıklarımdan zevk, mutluluk duyduğum için kötüyüm o kadar." Demiş olsa da bize asıl cevabı yine kitap şu şekilde veriyor: "Yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı, birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bir dünyada gençlerin yurtsever, dine bağlı, uslu, terbiyeli olmaları söz konusu değildir."
İyi biri olmak için, iyi bir aile, iyi bir maddiyat ve güzel bir yaşantı yeterli midir? Genel olarak toplum ne derece bir etkendir? İnsan ruhu kötülükle / iyilikle mi doğar yoksa insan John Lucke'un dediği gibi bir "Tabula Rosa" mıdır? Kötü birini topluma geri kazandırıp iyi bir vatandaş yapabilir miyiz yoksa insan değişmez bir varlık mıdır?
Kitabı kabaca anlattığım kısımda Alex'in en son cinayet işlediğini söylemiştim, tabii bu cinayetten sonra Alexi tutukluyorlar. Alex bir süre hapis hayatı yaşadıktan sonra "suçluları topluma kazandırmak" için yapılan bir deneyde kobay olmak şartıyla serbest bırakılacağı söyleniyor. Dışarı çıkıp kötülük etmek için can atan Alex elbette ki bunu kabul ediyor ve bir ömür özgür olmak için 15 günlük kobaylığa razı oluyor. Daha sonrasında bugünlerde daha yeni yeni kavramaya başladığım Pavlov'un klasik kosullanmasına bağlı olarak Alex'in üzerine "Ludovici Tekniği" uygulanıyor ve Alex her kötülük yaptığında midesi bulanıyor inanılmaz derin acılar çekiyor ve böylece kötülük etmiyor yani Alex istemediği ve iyi biri olduğu için değil kötülük yapınca otomatik olarak acı çektiği için kötülük yapmıyor. Burada incelememin başında yazdığım alıntıyla geri dönme ihtiyacı duyuyorum: "... Tanrı'nın istediği iyilik mi yoksa iyiliği seçebilme şansına sahip olabilmek mi? Kötülüğü seçen biri gerçekte iyiliğe zorlanan birinden daha mı geçerli Tanrı'nın gözünde?" Alex kötülüğü seçmişti ama iyiliğe zorlanmıştı bunu tıpkı OTOMATİK PORTAKAL gibi yapıyordu peki o zaman Alex kazanılmış sayılır mıydı?
Kitabın sonunda Alex 20 li yaşlarında garip bir şekilde kötülüğü bırakıyor ya da kısmen bırakıyor ya da sevgili yazarımız kötülük gençlik demek istedi ve gençlik bitince de kötülük de bitti dedi. Açıkçası son bölümü pek kavrayamadım.
( Bu arada hassas biriyseniz kitabı tavsiye etmiyorum okurken dişimi sıkmaktan bir hal oldum)