Ağlayıp rahatlama düşüncesiyle okumaya başladığım ancak ne ağlatan (1-2 damla yaş süzüldü gerçi ama ben canım çıkana kadar ağlarım sanıyordum) ne de rahatlatan, sadece içimdeki huzursuzluğu daha da artıran bir etkileyici kitap. Sanki kalbim bir mengeneye yerleştirilmiş ve her bir…devamıAğlayıp rahatlama düşüncesiyle okumaya başladığım ancak ne ağlatan (1-2 damla yaş süzüldü gerçi ama ben canım çıkana kadar ağlarım sanıyordum) ne de rahatlatan, sadece içimdeki huzursuzluğu daha da artıran bir etkileyici kitap. Sanki kalbim bir mengeneye yerleştirilmiş ve her bir kelime vücut bulup, sanki bu acı olayların müsebbibi benmişim de benden intikam almak istiyormuş gibi, acımasızca kalbimi sıkıştırmak için sıraya dizilmişler... (kalp sıkışıklığını kitaba üzüntüden sanıp kalp krizi geçirsem ne gülerdim ama... ha kalkınca krizi de kitaba yorardım, orası ayrı mevzu tabii.) Çocuklarının engelinden dolayı hissettiği bütün suçluluğu, özlemi, pişmanlığı, sevgiyi, üzüntüyü, sitemi, kıskançlığı... kara mizah ile sırtlayan (veya mizahı bir kalkan yapıp bu duyguları savuşturan -ki yazar, şöyle diyor bir yerde "Haklıydı, hiç komik değildi. Bunun, nefes almamın tek yolu olduğunu anlamamıştı.") ve bu kara mizahtan dolayı, koca yürekli diyecekken bizi bi' duraklatan, ama yine de -her baba gibi olmasa da çoğu baba gibi- koca yürekli diyebileceğimiz bir babanın düşüncelerini okuyoruz. İlk oğlunun ölümüne kadar güldüğüm yerler oldu, üzüldüğüm bayağı bir yer oldu. Ama oğullarının ve kendinin öldükten sonra yeniden birleştiklerini düşlediği kısımdaki "Birbirimizi tanıyacak mıyız?" sorusu kalbimi paramparça etti nedense. Gelmesini dört gözle beklediğin, gözünden sakındığın, sevmeye kıyamadığın, dünyadaki en değer verdiğin şeyle, asla iki 'normal' insan gibi birbirinizi tanıyamayacak olma ihtimalinin ağırlığı çöktü üstüme. Asla onunla ilgili hayallerini, onunla beraber yapmayı düşlediğin planları anlayamayacak. Seni gördüğünde belki tanıyacak, ısrarla "baba, nereye gidiyoruz?" diye soracak ama kim olduğunu, onun için nelere katlandığını/katlanacağını, babanın gerçekten ne anlama geldiğini bilemeyecek. Senin, onun için deli gibi istediğin; normal çocukluktan, ergenlikteki çekilmezlikten, almasını tasvip etmeyeceğin yanlış kararlardan ve yaptığında gururdan ve sevinçten dört köşe olacağın şeylerden bihaber olarak yaşayacak ve bunu umursamayacak bile. Hiç tanışmadan avcunun içi gibi bildiğin ve gerekirse canını bile verebileceğin biri... Velhasıl, ihtimali yüreğimi parçalayan, gerçekten çok zor bir durum. Engelli çocuğu olan çoğu ebeveynin, çocuklarının, onlardan önce ölmesini dilediğini duymuştum. Bu, sevginin bambaşka bir boyutu benim gözümde. Okurken sık sık, acaba böyle bir durumda, bütün bunları hissederken bu tarz şakalar yapabilir miydim, diye de düşündüm. Şakayı içinden düşünmeye düşünürsün, insanoğlu sonuçta, her şeyi düşünebilir (Allah'ın olmadığını düşünenler bile var!!! 😡). Ama bu şakaları dile getirmek... Veya böyle bir durumda eşimin bu mizah anlayışını çekebilir miydim mesela? Gerçi, son sayfalara doğru, baştaki gülüşüm yüzümde solduğu için cevabı biraz tahmin edebiliyorum galiba.
Bu arada benim inceleme, baştan sona, adamın, insanların engelli bireylerle alakalı nefret ettiği hangi düşünce ve his varsa onu barındırıyor gibi oldu. :)))