|7 Günde The Witcher Maratonu, 6. Gün ✔️| ~27.11.2023 Altıncı gün de bitti. Bugün neredeyse yetiştiremiyordum. Çünkü bu kitap öncekilerden hem biraz daha uzun hem de bir tık daha az akıcıydı. Yine de başardım kıl payı :) Muhteşemdi. İlk kitabın…devamı|7 Günde The Witcher Maratonu, 6. Gün ✔️|
~27.11.2023
Altıncı gün de bitti. Bugün neredeyse yetiştiremiyordum. Çünkü bu kitap öncekilerden hem biraz daha uzun hem de bir tık daha az akıcıydı. Yine de başardım kıl payı :)
Muhteşemdi. İlk kitabın yorumunda ilk kitabı beğenmiştim ve umarım her kitabı gitgide daha fazla severim demiştim. Bu dileğim gerçekleşti ve serinin her kitabıyla birlikte beğenim arttı. Son kitapta da umarım güzel bir final yapar.
Tek bir eleştirim olabilir. O da kitabın seride ilk defa bu kitapta kullandığı gelecekten anlatıcılar yoluyla kitaptaki hikayeleri anlatması. Aslında aşırı sevmediğim bir olay değildi ama bir tık fazla karışık olmuş. Gelecek, geçmiş, şimdi atla zıpla derken bir tık çorba oldu. Seriyi bu kadar ardarda sıcak sıcak okumasam kafam çok daha karışırdı. Bu haliyle bile kafamı toplamam biraz zaman aldı.
‼️ Spoiler ‼️
Bu kitap daha çok Ciri ve yaşadıkları üzerineydi. Neler neler olmadı ki ... Ciri de, Gerald da, Yennefer da gerçekten daha kötüsü olamaz dedikçe daha kötü şeyler yaşadılar. Ciri için kitap boyu çok üzüldüm. Çaresizliğinin içinde Gerald ve Yennefer'a öfkelenip nefretinde boğulduğunda, hisleri ve gidişatı böyle kalacak diye çok korktum. Ancak sonuna doğru neyseki bu hislerden kurtuldu ve hem Gerald'ın hem Yennefer'ın aslında ona ulaşmaya çalıştığını anladı.
Bu kitap çok çok karanlık bir kitaptı. Savaş ve kaos hakimdi. Gerçekten kitapta geçenler Nefret Çağı isimlendirmesini hak ediyordu. Kitap boyu sürekli Ciri, Gerald, Yennefer ve diğerlerinin çektiklerine üzüldüm. Hele Ciri öyle berbat şeyler yaşadı ki içim karardı. Bu kitap benim için tamamen üzücü ve karanlıktı. Ama bu özelliğini sevdim. Çünkü Ciri'nin dönüştüğü karakterin altı dolduruldu, Gerald gitgide Witcher kimliğinde uzaklaştı, karakteri farklı şekilde gelişti. Ciri ilerde nelere sebep olacak, üçlü tekrar birleşecek mi, en sonunda kaderleri ne olacak çok merak ediyorum.
Serinin yukarda bahsettiğim iç karartıcı gerçekçiliğini aslında seviyorum. Genel olarak işler evrenin mantığına uygun ilerliyor, aynı gerçek dünyadaki gibi hiçbir şey kolayca gerçekleşmiyor. En basitinden Gerald iki kitaptır Ciri'ye ulaşmaya çalışıyor ama aşırı mantıklı bir şekilde savaşın ortasında atla dünyanın öbür ucundaki bir insana pıt diye ulaşamıyor. Yakınına bile gelemedi. Ayrıca savaş ortamı da gerçekçi işleniyor.
Son olarak birkaç ortaya karışık şeye değineceğim. Yennefer'ın fedakarlığı, taştan çıkartıldığından beridir Ciri için durdurak bilmeden gösterdiği çabayı aşırı takdir ettim ve beni çok duygulandırdı. Ayrıca Gerald hakkındaki varsayımlarının nokta atışı olması güldürdü, trajikomikti. Büyücüler bu kitap aşırı gözümden düştü. Özellikle de Yennefer'ın Philippa ve Tris'e öldükten sonra en azından Ciri ve Gerald'a gerçekleri anlatın demesi ama onların reddetmesi... Şu an artık ikisinden de nefret ediyorum. Tris'den bari beklemezdim. Dandelion sevdiğim bir karakter, buralara kadar hala Gerald'ın yanında olması şaşırttı. Ona da saygım arttı.
"Anne, kötü ruhlar mı bunlar? Vahşi Av mı bu? Cehennem hortlakları mı? Anne, anne!
Susun çocuklar, susun. Kötü ruh ya da şeytan değil bunlar.
Çok daha kötü.
İnsan."
"Özgürlüğün de hor görmenin de bir sınırı vardır. Sonunda birinin maşası olup çıkarsın daima
Hayat böyle bir şey, atmaca yavrusu."
"Beceremedim. Cesaret edemedim. Ama bedelini ödedim. Her ödleğin ödediği gibi. Acıyla, utançla ödedim, iğrenç bir biçimde boyun eğerek ödedim. Kendimden deli gibi tiksinerek..."
"'Kırlangıç Kulesi bir efsanedir. Unutma, yalnızca bir
efsane.'
'Ben de yalnızca bir efsaneyim,' dedi Ciri acı acı. 'Doğduğum günden beri. Zireael, kırlangıç, sürpriz çocuk. Seçilmiş kişi. Kader çocuğu. Eski Kan'ın çocuğu."'