Orijinalliği yüzünden okumaktan çok keyif aldığım bir hikaye oldu. Dazai bir yandan hikayeyi anlatırken bir yandan da sık sık 4. duvarı yıktı. Hikayeyi anlatırken; hikayeyi yazış biçimiyle, neden yazdığıyla, şimdiye kadar hikayenin yazdığı kısımlarıyla vesaire ilgili kendi kendisiyle sürekli konuştu,…devamıOrijinalliği yüzünden okumaktan çok keyif aldığım bir hikaye oldu. Dazai bir yandan hikayeyi anlatırken bir yandan da sık sık 4. duvarı yıktı. Hikayeyi anlatırken; hikayeyi yazış biçimiyle, neden yazdığıyla, şimdiye kadar hikayenin yazdığı kısımlarıyla vesaire ilgili kendi kendisiyle sürekli konuştu, dalga geçti. Bu şekilde çok cesur bir şey denemesi aşırı hoşuma gitti, bayıldım. Bunun altından hakkıyla gelebilecek çok yazar yoktur diye düşünüyorum.*
Yazdıklarını da, bu orijinal yazış biçimini de çok sevdim. Zaten çok kısa bir hikaye. Kesinlikle tavsiye ederim, okumaya ve verilen zamana değer bir eser.
*Bundan kastımı aslında yine en iyi Dazai açıklamış. Alttaki alıntıyı okursanız neyden bahsettiğimi anlayabilirsiniz. Bu şekilde meydan okuyucu bir şey yazmayı ancak büyük bir yazar başarabilirdi. O yüzden aslında kendisi de içten içe ikinci paragrafta her ne kadar kendisini eleştirmiş, hakir görmüş olsa bile aslında içten içe birinci paragrafta bahsettiği gibi aslında bir başyapıt yazdığını, nesiller boyu eskimeyeceğini bence biliyor. İşte yazarın tüm eser boyunca kullandığı o mükemmel ve zekice ironi de burda :) Bahsettiğim ironiden yine kendisi de en son alıntıda hikayede bahsediyor.
"Karikatür ustası! Artık ben de yavaş yavaş sıkılmaya başladım. Bu, popüler bir roman olamayacak herhalde? Gerilmeye meyilli sinirlerime karşı ve korkarım sizlerin benzer durumdaki sinirlerinize karşı biraz olsun deva olabilir diye başladığım bir metindi bu. Ancak görünen o ki çok safmışım. Eğer romanım bir klasik olursa -of, aklımı mı yitirdim acaba- sizler böylesi açıklamalarımdan rahatsız olacaksınız muhtemelen. Kendi kafanıza göre, yazarın hiç aklına gelmeyen noktalara kadar tahminlerde bulunacaksınız ve bunun neden bir başyapıt olduğunu haykıracaksınız.
Ah, artık ölmüş usta yazarlara ne mutlu! Zırvalıklara imza atan hayattaki yazarlar ise eserlerinin mümkün olduğunca çok sayıda insan tarafından sevilebilmesi için alın teri döküyor ve mantıksız dipnotlar ekleyip duruyor. Sonuç olarak da orta karar açıklamalarla dolu beş para etmez bir eser çıkıyor ortaya. Ne yazık ki kendi suratıma bir pasta fırlatıp, 'Kendine gel, dostum!' diye bağıracak metanetten de yoksunum.
İyi bir yazar olamayacağım anlaşılan. Soytarının biri olduğumu söylüyorlar. Aynen öyle. Büyük bir keşif yaptım! Gönlümün ta derinlerinden başlayarak soytarının biriyim ben. İşte bu saflığın içinde birazcık nefes alıp dinlenebiliyorum. Of, artık hiçbir şey umurumda değil. Beni rahat bırakın! Zirvesini gördüğüm soytarılık yaşantım artık burada son bulmuş gibi duruyor. Hem de rezil, çirkin ve pis bir şekilde solmuş.
Mükemmele olan özlem. Başyapıtın cazibesi.
Ah, Mucizelerin Yaratıcısı, yetti artık! Neden Ben?"
"Ben üçüncü sınıf bir yazar değilim herhalde, değil mi? Bir şekilde kendimden geçtim sanırım. Panorama tarzı gibi, aslında bana hiç uymayan işlere girip sonra da hemen, her zamanki rehavetime tekrar kapıldım.
Yok, bekleyin bir dakika lütfen! Eğer böylesine bir başarısızlığa uğrarsam diye önden hazırladığım sözler var. Güzel duygular berbat edebî eserler ortaya çıkarır. Başka bir deyişle, bu denli kendimden geçmemin sebebi, yüreğimin o denli şeytani unsurlar barındırmamasıdır. Vay! Bu sözü düşünüp bulan adama ne mutlu! Nasıl değerli bir laf bu! Ne var ki bir yazar, bu sözü yaşamı boyunca yalnızca bir tek kez kullanabilir. Öyle diyorlar. Bir sefer söyleyince alımlı gelirmiş. Şayet iki üç kez tekrarlayayım deyip bu lafın ardına gizlenirsen muhtemelen acınacak hâle düşermişsin."
"Size daha önce de söylediğim gibi, onların tartışmaları karşılıklı bir fikir alışverişinden ziyade ortamın havasını koruma amaçlıdır. Tek bir gerçeği bile dile getirmezler. Yine de onları bir süre dinleyince beklenmedik bazı şeyler fark edebilirsiniz. Yapmacık sözlerinin arasında bazen insanı hayrete düşürecek derecede dürüst bir tını hissedilir. İşte bu dikkatsizce ağızdan kaçan laflar gerçekleri içinde barındıran."
"Her daim umutsuzlukla dip dibe duran, rüzgârlara karşı bile soytarılığın o narin çiçeklerini koruyup kollayan hüznü bir anlayabilseydiniz keşke!"
"Bu gençler, hiçbir şeyi açık açık söyleyemiyorlar. Özellikle de gerçek duygularını bir gülümseme ardına gizliyorlar."
"Bizler ironik hayatlar yaşıyoruz. Böyle bir gerçeğin altında ezilmiş bir adamın kendini zorlayarak gösterdiği sabırlı duruştur bu. Eğer ki bunu anlayamıyorsan, sonsuza dek yabancı kalacağız demektir."