Evet, ilk defa bir eleştiri/inceleme yazısı yazarken kalbim heyecandan çarpıyor. Doğrusu söze nereden başlamam gerektiğinden emin değilim. "Beyaz Zambaklar Ülkesinde", Grigoriy Petrov'un Finlandiya'nın kurtuluşunun ardından ülkede yapılan reformları anlatan eseri. Dikkat edin, ülkenin kurtuluşundan bahsetmiyor; ülke bağımsızlığını kazandıktan sonra ülkede…devamıEvet, ilk defa bir eleştiri/inceleme yazısı yazarken kalbim heyecandan çarpıyor. Doğrusu söze nereden başlamam gerektiğinden emin değilim.
"Beyaz Zambaklar Ülkesinde", Grigoriy Petrov'un Finlandiya'nın kurtuluşunun ardından ülkede yapılan reformları anlatan eseri. Dikkat edin, ülkenin kurtuluşundan bahsetmiyor; ülke bağımsızlığını kazandıktan sonra ülkede yapılan yenilikler, düzenlemelerden bahsediyor. Bence bu önemli bir nokta. Çünkü her ülkenin kurtuluşunu anlatan en az bir eseri vardır ancak bağımsızlık kazanıldıktan sonra ne yapıldığından, ne yapılması gerektiğinden bahseden çok eser yoktur. İşte bu yüzden bu kitap bir ders kitabı niteliği kazanıyor. Yani öylesine okunacak bir roman değil, her bir paragrafının üstüne oturup düşünmeli, not tutmalı ve kendimize pay çıkartmalıyız.
Kitaba başlamadan önce özellikle Finlandiya'dan bahsettiğini bilmek biraz ön yargı oluşturmuştu bende. Ama okurken bütün ön yargılarım yok oldu. Evet, yalnızca bir ülkenin adı geçiyor: Finlandiya'nın ama Petrov bütün dünyaya sesleniyor. Finlandiya yalnızca bir örnek, model. Petrov'un anlatmak istediği ise bambaşka. Zaten kitaptaki olay ve kahramanların bazıları da kitabın hem ön hem son sözünde bahsedildiği gibi pek objektif değil, aslını yansıtıp yansıtmadığı kuşkulu. Ancak bunların hiçbirisinin bir önemi yok ve dediğim gibi Finlandiya yalnızca bir örnek. Petrov'un asıl amacı milletleri uyandırmak, onun deyişiyle bizleri "hayat mimarları" haline getirmek.
Kitap bölümlere ayrılmış; yönetim, kışla, din adamları, köylüler, eğitim gibi. Yani önemli olan bütün konu başlıkları tek tek ele alınıp incelenmiş. Bu durum karmaşıklığı önlüyor ve değinilmemiş bir nokta bırakmıyor. Her bölümde Petrov'un son derece açık, duru, akıcı ve coşkulu olan üslubunu görebiliyoruz. Petrov, bu üslubuyla gerçekten insanı ele geçiriyor. Ayrıca herkesin anlayabileceği çok sade bir dil kullanması da anlaşılmamayı engelliyor. Her bölümde konu ile ilgili örnekler, hikayeler vs. olması anlatılanı desteklemiş ve bu sayede okurun üstündeki etkisini de güçlendirmiş.
###
Kitaptan bir alıntı paylaşmak istiyorum:
" ... 'Ben kitabımı savunmuyorum. Fakat neden böyle bir kitap yazdığımı ve yeni baskıları sırasında neden düzeltmeler yapmadığımı ortaya koymak için kitabın tarzı ve amacına dair bilgi vermek istiyorum. Ben romancı değilim, yazdığım kitap da sizlerin boş zamanlarınızda zevkle okuyacağınız türden bir kitap değil. Aslına bakarsanız, kendimi halkın veya toplumun öğretmeni olarak da görmüyorum. Ben bir haberciyim, halk kitlelerinin yetkili temsilcisiyim. Ödemediğiniz yüzlerce faturayla birlikte hayat tarafından size gönderilen biriyim.' ..."
Bu paragrafı alıntılama sebebim hem yazarın üslubunu hem de amacını daha iyi anlatabilmek için. Kitabın tamamında aynı sade akış ve coşkulu sesleniş hakim ve amaç hiç değişmiyor: Halkı yüzlerce yıllık uykusundan uyandırmak.
Bir alıntı daha paylaşmak istiyorum, beni en çok etkileyenlerden birini:
"Fikir ve düşünce emekçilerinin toplum tarafından anlayış görmesi bugün de nadir rastlanan bir durumdur. Hiçbir yeteneği olmayan sahtekarlar, kendini beğenmiş basit tipler, halk ve toplum için faydalı olan her türlü büyük girişime-politikaya, basına ve toplumsal faaliyetlere utanmadan, vicdansızca ve çekinmeden sızmak, bu çalışmalarda yer almak isterler. Onlar politikayı ve halkın hayatının iyileştirilmesi için yapılan çalışmaları vurgun, haksız zenginleşme ve kişisel yükselme aracı olarak kullanırlar. ...Bulundukları yerlerde hayatın mimarları ve halkın hizmetkarı olmak yerine, zamanlarını tembellik yaparak geçiriyorlar. ...En kötüsü ise halkın bekası için çalışmak isteyenlerin tekerine çomak sokarlar. ..."
Evet, Atatürk neden bu kitabın okul müfredatına konulmasını istemiş net bir şekilde görebiliyoruz. Herkesin okuması gereken, evrenselliğini hiçbir zaman yitirmeyecek ölümsüz bir eser.
Henüz okumadıysanız bir an önce okuyun.
Okuduğunuz için teşekkürler.