Raf'ın bana kattığı kötü özelliklerden biri de bitirdiğim kitabın yorumunu yazmadan diğer kitaba geçememek. Yani bu kitabı neredeyse bir ay önce bitirdim ama yorum yazmadığım için kafamda hep kitap yarım kaldı düşüncesi vardı bu yüzden de yeni bir kitaba geçemiyordum.…devamıRaf'ın bana kattığı kötü özelliklerden biri de bitirdiğim kitabın yorumunu yazmadan diğer kitaba geçememek.
Yani bu kitabı neredeyse bir ay önce bitirdim ama yorum yazmadığım için kafamda hep kitap yarım kaldı düşüncesi vardı bu yüzden de yeni bir kitaba geçemiyordum.
Yorumunu yazmadığın kitap da yük olurmuş insana.
Nietzsche... Ah Nietzsche!
Eskiden bu ismi duyduğumda "Aaa hiççi filozof" derdim ama şimdi o hiççi filozofun yaşamının bir kısmına şahit olduğum için nasıl bir tepki vereceğimi bilmiyorum. Şimdiyse sadece acılar çekmiş bir filozof diyorum.
Hani kitap okurken karakterleri de hayatımıza dahil ediyor, her olayı merakla okuyoruz yaa. Tam olarak bu hisse kapıldım.
Bazen ne olacağını merak ettim, sayfalarca okudum; bazen de kelimeler fazlasıyla ağır geldi ve ara vermek zorunda kaldım ama genel olarak baktığımda beğendim.
Nietzsche'nin Breuer ile olan arkadaşlığı ve psikolog - danışan ilişkisinin tam tersine dönmesi çok güzeldi. Aralarda Freud'u da görüyorduk ve bu benim daha çok hoşuma gidiyordu. Okuyanlarda da aynı şey oldu mu bilmiyorum ama tanıdık isimler olunca kitaba olan ilgim daha çok artıyordu.
Freud ile Nietzsche'nin karşılaşmasını o kadar çok isterdim ki... Acaba o nasıl bir yol izlerdi? Özellikle de gördüğü rüyanın açıklamasını nasıl yapardı?
O dönem bu kitabı okuduğum için mi bilmiyorum ama çok etkileyici rüyalar görüyordum. Keşke Freud benim de rüyalarımın analizini yapsaydı.
Kitaptaki en etkileyici kısım Breuer'in hipnoz yöntemiyle yaşamak istediklerini yaşamasıydı. Düşünüyorum da bu fırsat bana verilseydi nasıl olurdu?
Zamanında yapmayı çok istediğim ama cesaret edemediğim şeyi yapsaydım mutlu olur muydum?
Kitap beni çok düşündürdü, her karakterle ayrı ayrı bağ kurdum. Mathilde'ye, Breuer'e, Nietzsche'ye, Freud'a...
Özellikle de en çok üzüldüğüm kişiler Mathilde ve çocuklarıydı. Bir hayata sürüklenmişler, bir hayata doğmuşlar ama ortada sevgisini yitiren bir eş, bir baba var. Fakat onlara üzülürken Breuer'e de haksızlık edemem. Onun yaşadıkları da kolay şeyler değil değil.
Kitap boyunca hep Breuer'in hayatını okuduğum için Nietzsche ile bağlantısını anlamaya çalışıyordum. Hatta bir ara kitabın adı neden "Breuer Ağladığında" değil ki diye düşünmüştüm. Fakat son kısımda nedenini anladım.
Gayet güzel bir kitaptı. Yazarın dilini çok beğendim özellikle de Breuer ile Nietzsche'nin aslında hiç karşılaşmaması ve bu tarz diyalogların olmamasına rağmen her iki tarafın düşüncelerini güzel bir şekilde aktarması gerçekten çok iyiydi.
Tavsiye ederimm.