Ph'nglui mglw'nafh Cthulhu R'lyeh wgah'nagl Fhtagn
"Eğer Lovecraft külliyatını okuduysanız, Dünyaya Karşı, Hayata Karşı size, onlara geri dönme isteği uyandıracak, yeni bir bakış açısıyla bakmanızı sağlayacaktır; Providence'ın Kara Prens'iyle ilk kez karşılaşıyorsanız, yol sizlere bundan daha heyecan verici ya da…devamıPh'nglui mglw'nafh Cthulhu R'lyeh wgah'nagl Fhtagn
"Eğer Lovecraft külliyatını okuduysanız, Dünyaya Karşı, Hayata Karşı size, onlara geri dönme isteği uyandıracak, yeni bir bakış açısıyla bakmanızı sağlayacaktır; Providence'ın Kara Prens'iyle ilk kez karşılaşıyorsanız, yol sizlere bundan daha heyecan verici ya da tutkulu bir şekilde açılamazdı."
İlk defa Lovecraft ile karşılaşan bir okur insanların yorumlarını ve Lovecraft'ın popüleritesini görünce ister istemez yazarın eserlerine karşı içinde bir merak uyanır. Okurken bir ton betimleme ve anlamını dahi bilmediği birçok kavramla karşılaşır. Bu durum birçok insanı sıkar ve hikayelerinden uzaklaştırır. Fakat ne olduğunu merak edip bu kozmik dünyanın içine atlayan neredeyse her insanı da içine çekmeyi başarır. Fakat en verimli okuma şekli tabii ki bu evreni öğrenerek okumaya başlamaktır. Stephen King'in önsözüyle başlayan ve yukarıda da alıntıladığım cümle üzerine Lovecraft okumaya başlamadan önce ve okuduktan sonra bakılması gereken bir biyografi yazısı.
Yazar bu denemeyi yazmaya başladığında on binlerce okurla aynı durumda olduğunu söylüyor. Daha on altı yaşında HPL'in hikayelerini okumaya başlamış ve sonrasında Lovecraft'ın mektuplaşmalarını, Lovecraft'ın yakın hissettiği yazarları araştırmış. Uzun bir süreçte düzenlediği bu yazı Lovecraft ile ilgili yazılar arasında en verimli olanlarından.
Kitap özetle 4 bölümden oluşmakta. İlk iki bölüm sırasıyla Stephen King'in ve Michel Houllebecq'in ön sözü. Üçüncü bölümde Lovecraft'ın edebiyatı üzerinde durmakla beraber eserlerinin "korku", "garip" ve "fantastik" kısımlarını inceliyor. Daha çok hikayelerinden örneklerle bu hikayelerin içeriğini, HPL'in üslubunu; mektuplaşmaları üzerinden de binaların mimarisine olan ilgisinin eserlerine nasıl katkıda bulunduğu gibi konulara değiniyor. Son bölüm ise daha çok özel hayatında yaşadığı olayların eserleri üzerine etkisini anlatıyor. Aşk hikayesinden başlayıp hikayelerindeki faşizmin nereden köken aldığını yine mektuplaşmalar üzerinden bizlere sunuyor.
Aslında Houllebecq'in bu yazıdaki temel iddiası, Lovecraft'ın, 20. yüzyılın en önemli Amerikan yazarlarından birisi olması. Bu yüzden kitabın içinde müziğe, sanata, edebiyata olan etkilerine de değiniyor ve hatta Lovecraft'ı sadece oyunlardan veya başka bir yerlerden tanıyanların kitabını imzalamasını istediğini fakat hiçbirinin açıp Lovecraft'ı okumayacağından yakınıyor. Bu konuda biraz ön yargılı olduğunu düşünmekle beraber "Lovecraftian" isminde bir kategori oluşmuş oyun sektörünü de incelemesini beklerdim.
Son olarak Alfa Yayınları'ndan bahsetmek gerekirse böyle bir eseri biz okurlarla buluşturması çok güzel bir durum. Genel olarak sevdiğim bir yayınevi olsa da bilim ve biyografi serilerinde çok fazla noktalama ve yazım yanlışı ile karşılaşıyorum. Umarım sonraki baskılarda bunu düzeltirler.
Özetle eğer Lovecraft okuduysanız ya da okumaya hazırlanıyorsanız, bu eser okunması gereken önemli eserlerden.