Spoiler içeriyor
Microhabitat / Film Üzerine Notlar "Hayattaki amacım borçsuz yaşamak." "Benim için ; sigara, viski ve sen. Bütün rahatlığım bunlardan ibaret. Ve şimdi sen beni bırakıp gidiyorsun. Ben nasıl sensiz yaşayacağım?" Merhaba, şubat tatilimin ortalarındayım ve güzel gidiyor izlediğim filmler. Bu…devamıMicrohabitat / Film Üzerine Notlar
"Hayattaki amacım borçsuz yaşamak."
"Benim için ; sigara, viski ve sen. Bütün rahatlığım bunlardan ibaret. Ve şimdi sen beni bırakıp gidiyorsun. Ben nasıl sensiz yaşayacağım?"
Merhaba, şubat tatilimin ortalarındayım ve güzel gidiyor izlediğim filmler. Bu filmi de iyiki izlemişim, diyorum şuan. İlk başlarda filme biraz soğuktum çünkü sahnelerdeki dekorlar, oyuncuların verdiği duygular vs bana çok yüzeysel gelmişti. Ama film gittikçe içime işlemeye başladı ve sonunda "Evet, harikaydı gerçekten." dedim. Sanki elimde çok tutsam kırılacakmış gibi hissettiğim bir film. Belki tekrar izlerim, normal de tekrar tekrar izlemek bana on bin film de bir olur ama bunu izleyeceğim galiba.
Yularıda yaptığım ikinci alıntı tamamen aslında filmin baş kahramanı Mi-so nun bütün hayatının teması ya da ana fikri mi demeliyim? Film başladığında maddiyat olarak çok zorlu koşullarda yaşamaya çalışan, kirasını ödemeye çalışırken sigaraya zam gelmesi ile viskisini bırakmak zorunda kalan ama viskisini de bırakmayacağı için sürekli açığa çıkan hesabını tamamlamaya çalışan ve aslında pek de hesabındaki açıklar tamamlanmayan ; evlere gidip temizlik yapan bir kızın hatta 30 yaşındaki bir kadının hikayesini izliyoruz.
Bu arada ben Mi-so nun 30 yaşında olduğunu başka bir yerden okudum yoksa bana göre 20 li yaşlarında, çok tatlı.. Aynı son sahnelerde ona yapılan benzetmeler gibi "şık ve sevimli" "gülümsemesi oldukça özel olan" ve denildiği gibi gerçekten Mi-so yu hatırlayınca yüzünüzde tatlı bir tebessüm oluşuyor.
Anne babasını kaybetmiş, kirası arttığı için evinden taşınıyor ve bütün eşyalarını sığdırdığı bavulu ile bir yolculuğa çıkıyor. Yolculuk da teyzesini, arkadaşlarını ziyaret ediyor ve onların evine gidip kalıyor. Tabi bu bavuluyla onların evine gitmesi ani olduğu için her avde farklı bir sorunla karşılaşıyor. Arkadaşları ona tuhaf şeyler teklif ediyor ya da arkadaşlarının ailesi bazen problemlere yol açıyor. Eskiden çok iyi anlaştığı arkadaşlarına birden gece kalmak için ziyaretler yaptığında arkadaşları ona bambaşka bir insanmış gibi davranabiliyor. Farklı sorunlarla karşılaşıyor vs.
Ve biz de tüm film boyunca Mi-so nun bu yalnız ; viski, sigaradan ve yüzündeki o tatlı tebessümünden ibaret olan hayatını izliyoruz. Bar da kaldığı geceler, içmeyince saçının beyazlaşmaya başladığı o garip ilacı, kim ona ne yaparsa yapsın nazikce hayata tutunuşu.. Sanırım o harika bir insan. Eğer onu bugün görsem evime gelip bir süre kalmasına izin verirdim ve onunla yaşardım.
Ve aslında Mi-so nun mesela hepimiz gibi endişeleri yok. Yani biz olsak birine iki saat oturmaya bile gittiğimizde rahatsızlık olur mu diye vs düşünebiliriz. Hatta bir sahne de Mi-so nun bir arkadaşı ona nasıl böyle utanmadan beş parasız kalmasına rağmen sigara ve viskiye devam ettiğini, üstüne onları sevdiğini söyleyebildiğini, insanların evine gidip özel aile hayatlarını umursamadan kalmayı teklif ettiğini soruyordu.
Onları hiç rahatsız ettiğini düşünmediğini soruyordu. Mi-so da aynı şunları söylemişti.
"Seni bu kadar üzdüğümü bilmiyordum. Özür dilerim. Benim için bunlar sorun değil çünkü arkadaşlarım benim evime gelip kalsa ben hiç bunu sorun etmem."
Kendisinden yola çıkarak böyle düşünüyordu ve arkadaşı da ona "çünkü senin bir ailen yok." demişti. Aslında burada onun canını acıtmaktan çok gerçek bir noktaya parmak basmıştı. Mi-so nun devam eden düzenli bir aile ortamı olmadığı için bir arkadaşı onun evine gelse düzenin bozulacağı bir durum yoktu. Ama arkadaşları için durum böyle değildi hepsinin farklı önceden kurulmuş düzenleri vardı.
Ama şimdi düşünüyorum da Mi-so nun ailesi olsa bile yine de arkadaşlarını kabul ederdi. Çünkü dediğim gibi çok benzersiz bir kız.
Mesela bir sahne de,
"nasıl yaşayacağımı bende bilmiyorum. Sadece şuanlık bu bana yeter. " demişti. Yani sürekli bir hırs, yükselme kaygısı, geçmişi bırakıp yeni ve harika sayfalar açma türünden hayalleri hedefleri yoktu hayat hakkında. Sadece ona yetecek kadar bir şeyler istiyor. Yatacak bir yer, viski, sigara, tabi eski erkek arkadaşı da vardı ve insanlarla muhabbet sohbet. Hayatı bunlardan ibaret aslında. Evet belki daha fazlası olsa hayır demez ama daha fazlası için şundan kısayım bundan kısayım biriktireyim gibi falan düşünmüyor. Çok böyle içinden gelerek yaşıyor sanki.
Koşmuyor, hıza sahil olarak sevdiği şeyleri unutmuyor. O paltosu, kırmızı eldivenleri, ağzındaki sigarasıyla hüzünlü ama hayatından memnun bir kadın gibi. Ona bayılıyorum gerçekten.
Bizlerin hayatı 2x hızında ve her şeyi görüp hiçbir şeyi tam yaşayamayarak geçerken onun hayatı 0.5x hızında ve her anını yaşıyormuş gibi, hayatı en derin yerinden keşfetmiş gibi kaygısız. "Neyi kaçırdım, en iyisine mi sahibim, en iyisi bu değilse ne yapacağım, nasıl idare edeceğim, kaçırdıkları telafi edebilir miyim, hayatım neden en iyisi değil..." Vs vs türündeki sorularımızın tam tersinde bir dinginliği var.
Düşünsene 30 yaşındasın, temizlik yaparak hayatını kazanıyorsun, elinde koca bir bavul kalacak yerin yok, her şeye rağmen insanlara gülümsüyor ve onları anlamaya çalışıyorsun, hayattaki amacın borçsuz yaşamak.
Ve filmin son sahnesinde işte normal olarak artık Mi-so nun hayatının daha da iyiye gideceğini falan düşünüyordum. Ama o aradan yıllar geçmesine rağmen yine aynıydı sadece saçları daha çok beyazlaşmıştı. Yine aynı bar da viskisini içti, sigarasını yaktı ve kurduğu kamp gibi bir çadıra gitti. Yani yine evi yoktu.
Güzeldi ya. Son sahneler, arkadaşları ile olan geçmiş fotoğrafları ve hepsinin Mi-so hakkında bir şeyler demesi... Ben sıcacık oldum.
Ha bir de son sahneler de arkadaşları Mi-so hakkında konuşurken, onun hayatı acaba nasıl gidiyor diye merak ediyorlardı ve arkadaşlarından biri "Zaman her şeyi iyileştirir" dedi mi - so için. Ama zaten Mi-so hasta değildi. Onun hayatı bizim gözümüzde ona taktığımız yaralı, hüzünlü, kötü ve iyileşmesi gereken bir hayat değildi. O zaten zamanın kendisini kullanıyordu. O yüzden aynı kaldı filmin sonunda da. İyileşecek bir Mi-so hiç olmadı çünkü.
Son olarak daha önce yazdığım ama film ile ilişkili olan şiirimi buraya bırakıyorum. Okuyabilirsiniz.
Yalnızdım
Ben hep yalnızdım
Hiç kalabalık olmadım ki
Hiç kalabalıklara sığamadım ki
Sana tüm yüreğimi ortaya koyup gülerken bile
Gözlerimle hüzünlerini fethettiğimde bile
Ben hep yalnızdım
Arkada başka şarkılar çalıyordu
Birbirine karışan duygularım seni özlerken bile
Ben hep yalnızdım
Üst üste binmiş gökler
Bize sevdiklerini anlatırken bile
Ruhun avuçlarıma dolup taştığında bile
Ben hep yalnızdım
İki kişilik ölüm varmış dedi öğretmenim
Bizi yan yana toprağa gömerlerken bile
Ben ölüm günü de yalnızdım
Elif