Hayallerinin o inişli çıkışlı yollarına ömürlerini serebilen insanlara her daim derinden bir saygı duymuşumdur. Hedeflerine ulaşmak için sergiledikleri o taştan inat ve azimleriyle, o doğuştan yüreklerinde yaktıkları tutku ve inançlarıyla verdikleri mücadeleleri o kadar etkileyici ki... Bu hayattaki en büyük…devamıHayallerinin o inişli çıkışlı yollarına ömürlerini serebilen insanlara her daim derinden bir saygı duymuşumdur. Hedeflerine ulaşmak için sergiledikleri o taştan inat ve azimleriyle, o doğuştan yüreklerinde yaktıkları tutku ve inançlarıyla verdikleri mücadeleleri o kadar etkileyici ki...
Bu hayattaki en büyük hayalimi düşünüyorum. Ve daha da önemlisi bu hayale olan sadakatimin derecesini... Bir hayal uğruna ne kadar risk alabilmeliyim? Bir hayalin peşinde koşarken ne denli cesur olabilirim? veyahut ahmak...
Sanıyorum bu açıdan filmle empati dolu derinden bir bağ kurdum. Film boyunca ben böyle bir emek verebilir miydim veya neyi tercih ederdim, diye düşünüp durdum. Zaten film öyle aman aman bir aksiyonda seyretmediğinden filmin neredeyse genelinde teslim oldukları o durgunlukta ister istemez düşünecek çok şey bulabiliyor insan.
Aksiyon namına ufacık bir olaydan bile uzak, daha çok oyuncuların habire birbirlerinin üzerine diktikleri o garip ve donuk bakışlarıyla psikolojiye odaklanan bir noktada akıyor gibi film. O tuhaf, donuk bakışların hem komik hem de ürkünç bir yanı da hissediliyordu; komikti çünkü ansızın fırlattıkları o sinsi sinsi parlayan bakışlar gülesimi getiriyordu, ürkütücüydü çünkü ne düşündüklerini gözlerinden okuması zordu ve bu da insanı hafiften gerip tedirgin ediyordu. Gerçi bu İskandinavların genel, tuhaf bir özelliği de olabilir, tam çözemedim ya neyse...
Bunun dışında çoğu sahnenin kamera çekimlerini, görselliğini oldukça beğendim. Özellikle akılda kalıcı bir sahne de vardı, o malum köpekbalığı sahnesi... "Helal olsun bee abim sen neymişsin öylee" dedirtti 😂💪🏻🦈
Genel olarak bu tarz hayallerine çılgınca bağlı, sınırları zorlayan insanları ilgi çekici bulduğumdan filmi ve hikayesini de çokça sevdim. Sadece finalini biraz sevemedim, daha vurgulayıcı, daha etkileyici bir son beklerdim, zihnimde bir iki soru işareti bırakarak sonlanmasından azıcık puan kırdım.
8/10
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐☆☆
------------------------------------------------------------------------
• Not 1: Bu arada Kon-Tiki, İnkalarda "güneşin oğlu" demek, yani bir Güneş Tanrısı ve bu Thor Heyerdahl'ın hayatını araştırdığımda bir başka yolculuk daha denemiş olduğunu, buna da Mısır mitolojisinden yine bir Güneş Tanrısı olan "Ra" ismini verdiğini gördüm, kısacası Thor'cuğumuz bu güneşe biraz fazlaca takmış sanki 😂
• Not 2: Ayrıca yelkende düğüm düğüm sallanan o ipler dikkatinizi çektiyse bir ilginç bilgi ekleyeyim hemen. İnkaların dilinde alfabe yok, yani bir yazıları yok ama bu eksikliği giderecek çok ilginç bir şey bulmuşlar: Düğüm yazısı, yani iplere attıkları çeşitli düğümler... (Bakınız: Quipu veya Khipu)
Bu düğümleri birtakım istatiksel hesapları kayıt altına almak için kullanmışlar, hatta rahipler bazı dini hikayeleri de böyle düğüm düğüm boyunlarına asıyorlarmış ama tabii bu düğümler hâlâ tam deşifre edilemediğinden net olarak nelerden bahsettikleri bilinmiyor, üstüne dillerine dair yazılı kaynaklarının olmayışı da baltalıyor tabii ki bu durumu.
• Not 3: Thor'un hayatını araştırırken kendisine ait olduğunu düşündüğüm birkaç sözüne de denk geldim, çok hoşuma gittiğinden onları da buraya eklemek istiyorum:
📌 "One can’t buy a ticket to paradise. You have to find it within yourself.
(Cennete bilet satın alınamaz. Onu kendi içinde bulmalısın.)
📌 "Borders? I have never seen one. But I have heard they exist in the minds of some people."
(Sınır mı? Ben bir tane görmedim. Ama bazı insanların zihinlerinde bunların var olduğunu duydum.)
📌 "In fighting nature, man can win every battle except the last."
(Doğayla mücadelede insan, sonuncusu hariç her savaşı kazanabilir.)
📌 "We are living in a time where we think everything is technology, everything is pressing buttons, everything is economy, and we are loosing sight in reality."
(Her şeyin teknoloji olduğunu, her şeyin düğmelere basıldığını, her şeyin ekonomi olduğunu zannettiğimiz bir dönemde yaşıyoruz ve gerçekleri gözden kaçırıyoruz.)