Çok okunanlardaki yerini hak eden, gerçekten güzel olan nadir kitaplardan. Genelde bu listedeki kitaplar fos çıkıyor. Ama bu kitabın anlatımı, hikayesi başından sonuna kadar çok güzeldi. Bir günde bitirdim. Okuduğum ilk Sabahattin Ali kitabıydı. Sabahattin Ali'nin üslubuna bayıldım. Muhtemelen favori…devamıÇok okunanlardaki yerini hak eden, gerçekten güzel olan nadir kitaplardan. Genelde bu listedeki kitaplar fos çıkıyor. Ama bu kitabın anlatımı, hikayesi başından sonuna kadar çok güzeldi. Bir günde bitirdim.
Okuduğum ilk Sabahattin Ali kitabıydı. Sabahattin Ali'nin üslubuna bayıldım. Muhtemelen favori yazarlarımdan olacak, diğer kitaplarını da okumak için sabırsızlanıyorum.
Tek sevmediğim şey ana karakter Raif'in pısırık kişiliğiydi. Gerçekten bu kişilikten kimde olursa olsun nefret ediyorum, erkeklerde olunca daha da nefret ediyorum. Bu arada genel olarak Maria-Raif çifti tam bir Wattpad çiftiydi ama içler dışlar yapılmış hali. Maria tam bir Wattpad erkeği gibi davranıyordu, Raif Wattpad kızı gibi. Düşündükçe daha da ikna oldum. Wattpad çiftlerinin kökeni Kürk Mantolu Madonna olabilir mi ?...jsjdjsjjsjd
‼️ Spoiler ‼️
Maria mektuplarına cevap vermedikteb sonra Raif'in hiç Almanya'ya dönerek onu gerçekten aramaması, bir de üstüne evlenmesi beni çıldırttı. ADAM BİR GİT DE GÖRÜŞ. Bir emin ol! Bu kadarına bile değmez miydi be aranızdakiler. Her kararında olduğu gibi bunda da pısırıktı.
"Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi. Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatının bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: "Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun içinde, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkûm birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç âlemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz. Bu âlemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsüyle¹ bu meçhul âlemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur."
"İnsanlara ne kadar çok muhtaç olursam onlardan kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu."
"Nedense hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini, herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz."
"Bütün teessürlerimiz, inkisarlarımız,(kırılmalarımız) hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarınadır. Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?"
"Deli olacağım, yahut öleceğim dersem yalan söylemiş olurum. İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor. Ben de yaşayacağım... Ama nasıl yaşayacağım!.. Bundan sonraki hayatım nasıl dayanılmaz bir işkence olacak!.. Ama ben dayanacağım... Şimdiye kadar olduğu gibi..."
"Bir kadının bize her şeyini verdiğini zannettiğimiz anda onun hakikatte bize hiçbir şey vermiş olmadığını görmek, bize en yakın olduğunu sandığımız sırada bizden, bütün mesafelerin ötesindeymiş kadar uzak bulunduğunu kabule
mecbur olmak acı bir şey."
"Nerede bulunduysam, etrafımdakiler için varlığımla yokluğum müsaviydi. Her yerde birçok fırsatlar çıkıyor, birçok insanlar, ruhumda fazlasıyla bulunduğunu bildiğim sevgiyi sarf etmek, tekrar yaşamaya başlamak için bana kısa ümitler veriyordu. Fakat bir türlü kendimi o şüpheden kurtaramıyordum. 'Ne lüzumu var? Yeni aldanmalara, yeni inkisarlara düşecek olduktan sonra ne lüzumu var?' diyordum."
"Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde, "Bu öyle olmayabilirdi!" düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabule her zaman hazır."
"Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bu ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu. Bütün çekingenliklerim yok olmuştu."
"Hayatta yalnız kalmanın esas olduğunu hâlâ kabul edemiyor musunuz? Bütün yakınlaşmalar, bütün birleşmeler yalancıdır. İnsanlar an cak muayyen bir hadde kadar birbirlerine sokulabilirler, üst tarafını uydururlar ve günün birinde hatalarını anlayınca yeislerinden her şeyi bırakıp kaçarlar. Halbuki mümkün olanla kanaat etseler, hayallerindekini hakikat zannetmekten vazgeçseler bu böyle olmaz. Herkes tabii olanı kabul eder, ortada ne hayal sükûtu, ne inkisar kalır."
"Bu akşam anladım ki, bir insan diğer bir insana bazen hayata bağlandığından çok daha kuvvetli bağlarla sarılabilirmiş. Gene bu akşam anladım ki, onu kaybettikten sonra, ben dünyada ancak kof bir ceviz tanesi gibi yuvarlanıp sürüklenebilirim."
"Hayatımızın, birtakım ehemmiyetsiz teferruatın oyuncağı olduğunu, çünkü asıl hayatın teferruattan ibaret bulunduğunu görüyordum."
"Hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim, ikinci defa oynayamam..."
"Gene dün akşam anladım ki, hayatımdan o kadın çıktıktan
şey hakikiliğini kaybetmiş; ben onunla beraber, belki de daha evvel, ölmüşüm."