BANA KAYIP, UNUTULMUŞ BİR KELİME SATAN VAR MI? LÊGERÎN. SIFIR VE BİR, BİR VE İKİ ARASINDAKİ SONSUZ SAYI VE ZENON! SENCE YARIN NE KADAR SÜRER? “Belki de bilmemek ve hayal etmek daha iyidir.” Sınırı ve bir çizginin izdüşümü olan bu…devamıBANA KAYIP, UNUTULMUŞ BİR KELİME SATAN VAR MI? LÊGERÎN.
SIFIR VE BİR, BİR VE İKİ ARASINDAKİ SONSUZ SAYI VE ZENON! SENCE YARIN NE KADAR SÜRER?
“Belki de bilmemek ve hayal etmek daha iyidir.” Sınırı ve bir çizginin izdüşümü olan bu “şey” ; “Benim gibi bir münzevi olabilir miydi?” Soru-sorunsallığıyla sonsuz olasılık denizi mümkün kılınıyordu. Ki, zaten imkansızı imkansız kılan bu, “Ya da belki küçük bir kız çocuğuydu…” cümlesiyle her şeyin mümkün olduğu gerçekliği yerini alıyor(du).
Sanki çok çok eski hatta, ilkel olanın trajedisi gibi. Söz anlamını yitirdiğinde gaflet yaşanırmış. Bu yüzden, “Her şey ana hatları içinde kalmalı. Kelimeler itinayla seçilmeli.” diyordu.
**** ***
Uçurum, güzel koku, nehirler, gökyüzü
Haber her yere yayılmış, “bir şair kelime satın alıyormuş”
KELİMELERİ
SATIN
ALAN
ŞAİR..
birkaç yüzyıl önceydi o şair. Şimdilerde ise; bir yaşlı bir çocuktan kelime satın alıyor… çocuğun sattığı ilk kelime yabancı/sürgün. Sürgündeydi ve her yer yabancıydı çocuk için. Bazen bir söz çağrışır, yalancıların olmadığı an’da,
bilgelerin olmadığı an’larda. “YOL SÜRGÜN DEĞİLSE GÜZELDİR.” diyordu, çağrışıyordu.
Yol
sürgün
değilse
güzel gelmişti herkese.
********** **
Her Şey; Birbirine Çok Yakın Ve Bu Yakınlık Diğer Her Şeyi Ulaşılmaz Kılıyor.
***** **
-nasıl görünüyorum?
+bir yaz güneşi kadar güzel.
-yalancı. Peki, ya hamilelikten kalan kilolarım?
+bu elbise yeni mi?
-sadece kitabını düşünüyorsun.
+Anna..
-ne zaman editöre yollayacaksın da baş başa kalabilecez, o anın sonsuza dek sürmesini isterdim.
Uçmasını önlemek için bir kelebeği iğnelemek gibi.
Belki bilmek yerine hayal etmek daha iyidir. Daha iyidir çünkü, sonsuzluğun uzun olmadığı bir duyumda, bir bakışta, bir rüyada, bir anıda, bir anda bir günde olduğunu belki o zaman anlardım. Sonsuzluğun bir gün olduğunu.
Köpeğimi bırakıp sonsuzluk çıkmazından çıkmak istedim, bir nokta kondurmak.
Köpeğimi geri alıp çıkmazda olmaya devam ettim.
ŞİMDİ BİR ŞEY YAZMADAN SADECE YOL’A ÇIKMAK GEREK VE BİR YERE VARMAK GEREK.
Halk otobüsündeki o yaşlı insanlar, direniş meydanı durağında neden inmişlerdi, henüz gençken neye tanıklık etmişlerdi ki? Ve o esnada otobüse binen genç. Elinde KIZIL BAYRAK, 50 kuruşu eksik! Elinde kızıl bayrak! Belli ki, kelime satın alan o şairin yoldaşıydı. Şair devrim şiirini yazmak için kelime satın alıyor, kızıl bayraklı gencin 50 kuruşu eksik!
Yoldaşlar yüzyıllardır devrim şiirini yazmaya devam ediyor, kelime satın alıyor, kelime için dövüşüyor ve düşüyordu.
Ve yüzyıllardır kızıl bayrağı dalgalandıranlar 50 kuruşu eksik olanlardı!
Otobüste, bir şoför ve muavin.
Bir yaşlı ve bir çocuk.
Kızıl bayraklı bir genç ve 50 kuruşu eksik.
Ve iki öğrenci, Maria’nın ellerinde bir buket papatya ve erkeğin elinde yolun parası. Dışarısı yağmurlu.
Bak, 50 kuruşu eksik olan kızıl bayraklı devrimci, yorgunluktan otobüste uyudu. Devrimciler hep yorgundurlar. Hep yorulurlar. Hep kızıl bayrak taşır ve 50 kuruşları eksik olurlar. Ama komşular aynı müzikle karşılık vermeye devam edecek.
Her zaman bir şair kelime aramaya çıkacak.
Her zaman kelime satmak isteyen birileri olacak.
Ve her zaman elinde kızıl bayrak taşıyan yorgun bir genç olacak ve 50 kuruşu eksik.
Evet, kelimeleri satın alan şair, gecelerin uzun olduğunu biliyoruz, söyle bize yarın ne kadar sürer?