Warhammer 40k-30k ile yine buradayım. Yine birkaç hikayenin bir araya geldiği “gel bi soluklan” temalı, üzerinize hafif hafif lore atan primarchları konu alan, bence başarılı bi eser. Tek tek hikayelere girmemek, işleri karıştırmamak adına genelde bunları es geçiyordum ama 2-3…devamıWarhammer 40k-30k ile yine buradayım.
Yine birkaç hikayenin bir araya geldiği “gel bi soluklan” temalı, üzerinize hafif hafif lore atan primarchları konu alan, bence başarılı bi eser.
Tek tek hikayelere girmemek, işleri karıştırmamak adına genelde bunları es geçiyordum ama 2-3 kelam edeyim dedim.
Şimdiiii… Bi lore ve terim özeti geçiyorum.
Primarchlar, İmparator’un özenle, binlerce yıllık birikimiyle tasarlayıp gerçekten blenderda imal ettiği 20 büyük oğullardır. Her biri bir şeyleri temsil etmekte İmparatordan hediyeler ve huylar taşımakta, İmperiumun sahaya sürebildiği en kıymetli ve kuvvetli elemanlardır. Her biri küçük itlik-şerefsizlikler sonucu doğumlarında başka gezegenlere kaçırılırlar ve orada İmparator kendilerini bulana kadar yaşar garip garip personalara bürünürler. GW(telif sahibi şirket) bilerek bazı konuları muallak ve karanlıkta bırakır işte bu da onlardan biridir.
İlk hikayede kardeşinin kellesini istibdatın başı Horus’un ayaklarına atmasıyla, Horus tarafından bile “sen sıyırmışsın baboş” tepkisini alıp bipolarlığını yaşmakta olan Fulgrim var. Fulgrim en son içine ciddi ciddi şeytan kaçmasıyla çığrından çıkmış, sapkın evlatları dahi kendisini tanımakta zorluk çekmektedir. Lejyonun fiyakalı ve takıntılı kılıç ustası Lucius bir gün fark eder ki Fulgrim aslında Fulgrim değildir. Lejyon sapkınlığa düşmüş emir-komuta tatsızlaşmış, Lucius kendilerini bu duruma düşürürken kullanılan askeri tarikata nazını geçirir ve Fulgrimin otoritesi sorgulanır. Bu hikayenin asıl niyeti okuyucuya “kadere bak, kimleeeeer kimlerle” dedirtmek Fulgrimin kişisel bunalımlarını aktarmak.(how the mighty have fallen)
İkinci hikayede çok kısa bi süre tanıdığımız hemen sağa kaydırılan Ferrus Manus ve oğullarının Medusa seferindeki istiareli maceraları anlatılır. 10. Lejyon içerisinde Mechanicusun Demir İtikat denen inancı son derece yaygındır. “Beşer şaşar makine şaşmaz” olarak özet geçersek bu lejyonda cyberpunk çok izlenmiştir.
Ferrus Manus’a alegorik bir şekilde bidatın sonu Eldar(uzay elfleri gibi bişey) tarafından gösterilir. Alegoriler bence son derece başarılıdır. Manus ise kendisinden beklediğiniz gibi “etinden korkanın kemiğini…” diyerek inatçı bir şekilde bildiğini okur. Hikayede insanlar ve insanüstüler arasındaki gerilime de bakışlar atılır. Astarteslerin bir kısmının “ölümlü” leri hakir görmeleri ile Gabriel Santarın başını çektiği komuta kademesinde sıkıntılar baş göstermektedir. Ve bin yıllar sonra ün yapacak olan bir birliğinde aynı zamanda doğuş hikayesidir. Bence çok iyi yazılmıştır.
Sonuncu ve şahsen en iyi kısa hikaye Lion El’Johnson’un serseri serbest stilini içeren ibretlik hikaye. Lion’un en son yine burada çok değinmediğim toplama bir hikaye kitabında 2010 barselona kadrosu gibi bir ekiple vs sonucu Kurzenin peşine düşerken bırakmıştık. Brother Corswain, Alajos, Jago Sevatarion gibi astartes birlikleri arasında nam salmış yiğitlerin yetmeyip ikide primarchın birbirine girdiği bu vs sonucu(ciddi ciddi bütün evrenin en ciddi kavgaları arasına girer) Lion, zaten antisosyal ve şüpheci kişiliği yetmezmişçesine iyice çığrından çıkar. Artık yaveri Corswaine bile kendini açmayan Lion, warp şeytanlarıyla karşı karşıya kalınca pragmatik fakat imparatorun emirlerini hiçe sayarak librariusları azad etme yoluna gider. Akabinde vardığı menzilde hain veya sadık farketmeksizin herkesi tedirgin etmektedir. Guillimanın Imperium Secundus davetine diş bilemektedir.
Böyle bölük pörçük bişeyler yerine uzun uzun her hikayenin üzerinde durup felsefi ve karakter analizler yapmak isterdim ama okumayanın kafası çok karışacağından aşırı özet geçmeye çalıştım. Bu kadar yazmışım bunu da atlamayayım dedim. Bir 40k içeriği ile daha buluşmak üzere. 40kdan uzak kalmanız dileğiyle.