"Yazar Herman Melville'in muhteşem kitabı Moby Dick'te; yazar, denizde olma hikayesini anlatıyor. Kitabın ilk kısmında kendine Ishmael adını veren yazar, küçük bir sahil kasabasındadır ve Queequeg isimli bir adamla yatağını paylaşmaktadır. Yazar ile Queequeg kiliseye gider ve sonra bir gemiye…devamı"Yazar Herman Melville'in muhteşem kitabı Moby Dick'te; yazar, denizde olma hikayesini anlatıyor. Kitabın ilk kısmında kendine Ishmael adını veren yazar, küçük bir sahil kasabasındadır ve Queequeg isimli bir adamla yatağını paylaşmaktadır. Yazar ile Queequeg kiliseye gider ve sonra bir gemiye binerler. Kaptan bir korsandır ve adı Ahab'dır. Bir bacağı yoktur ve balinayı öldürmeyi çok istemektedir. Balinanın adı Moby Dick'tir ve beyazdır. Kitap boyunca korsan Ahab pek çok zorlukla karşılaşır. Tüm hayatı belli bir balinayı öldürmeye odaklanmıştır. Bence bu üzücü çünkü balinanın duyguları yok ve Ahab'ın onu öldürmek istediğini bilmiyor. O sadece kocaman, zavallı bir hayvan. Ayrıca Ahab adına da üzülüyorum çünkü o sadece balinayı öldürürse hayatının daha iyi olacağını düşünüyor ama esasında bunun ona hiçbir faydası olmayacak. Bu kitap beni çok üzdü ve karakterler adına birçok duygu hissettim. En üzgün hissettiğim kısımlar yalnızca sıkıcı balina tasvirlerinin olduğu bölümlerdi çünkü biliyordum ki yazar sadece bizi kendi üzücü hikayesinden korumaya çalışıyordu. Kısa bir süreliğine."
Depresif filmler için depresif hissettiğim zamanları beklerim çünkü böyle filmleri sadece sen de o an mutsuzsan hissedebilir ve anlayabilirsin. Kendini mutlu ve huzurlu hissettiğin bir anda dram filmi izlemenin insanı çok etkileyecek bir boyutu olmaz. Bu yüzdendir ki bu filmden çok etkilendim. Charlie'yi oynayan kişinin performansı o kadar iyiydi ki, izlemeniz lazım; anlatamam.
Charlie kızı 8 yaşındayken erkek öğrencisine (Alan) aşık olmuş ve eşini terk etmiş. Alan'ın ailesi dindar ve buna rağmen Charlie ile bir süre güzel bir ilişki yaşamışlar. Bir gün Alan'ın ailesi onu evlendirmek istemiş, Alan ise Charlie'ye aşık olduğu için kaçmış. Fakat bir süre sonra yaşadığı kimlik bunalımı ile toplum baskısı ve kişiliği arasında sıkışıp kalarak intihar etmiş. Charlie ise bu süreçte savunma mekanizması olarak kendisini yemek yemeye vermiş ve bunu yeme bozukluğu takip etmiş. Bunun sonucunda engelilik boyutunda obezite sorunu oluşmuş. Charlie film boyunca uzaklaştığı kızıyla tekrar bir bağ kurmakla beraber adım adım kendini ölüme sürüklüyor. Değinilmesi gereken birçok yer var fakat spoiler olarak aşağıda değineceğim. İzlemeyenler buradan sonrasını okumayabilir.
Charlie'nin aile boyutunda çok fazla kusuru var. Gay olmasına rağmen heteroseksüel bir evlilik yapıyor ve bu evlilikten tek kazancının kızı olduğu bariz. Eşini hiç arayıp sormadığı, konuştuklarında her zaman kızını sorması bu evliliği sadece bir çocuk için gerçekleştirdiğini düşündürtüyor bize. Alan ile olduğu yıllarda annesi vesayet davası ile engellediği için mi yoksa aşk ve Alan ile olduğu için midir bilinmez fakat yıllarca kızını görmek için çaba harcamaması bir kusur. Alan öldükten sonra tabi ki hayatı darmaduman oluyor ve obez olduktan sonra ise artık kızının hayatını kirletmemek için tamamen para ile kızının hayatında kalmaya devam etmeye çalışıyor. Charlie'nin iyi bir insan fakat kötü bir baba olduğunu düşünüyorum. Kızı ile olduğu vakitlerde kızına yaklaşımı takdire şayan fakat olmadığı günlerin telafisini yapamaz.
Charlie üniversitelerde ders veriyor ve hem kızına hem de öğrencilerine her zaman üstüne basa basa söylediği şey özgün ve özgür olmaları gerektiği. Filmde görüyoruz ki Charlie toplumun bütün dayatmalarına rağmen özgür. Eşini terk edip onaylanmayan bir ilişki yaşıyor ve Alan'ın yaşadığı zamanlarda da aklında tek bir soru işareti bile olmadığına eminim. Charlie özgür bir ruh. Hikayemizdeki balina gibi. Toplum onu öldürmek istiyor fakat Charlie toplumun ne düşündüğünün bir raddeye kadar hayatını etkilemesine izin vermiyor. Bir balina gibi uçsuz bucaksız okyanusta yüzmeye devam ediyor. Derste kamerasını açmaması, sürekli üzgünüm demesi, pizzacıya kapıyı açmaması aslında kendinden ve düşüncelerinden utandığı için değil; bunlar toplumun dayattığı ahlakın bir yansıması. Sürekli ben iğrenç miyim diye sorması da aslında sadece kilosundan kaynaklanan bir soru değil yine bu soru da cinsel kimliğinden kaynaklanıyor çünkü cinsel kimliği hayatının ana problemini oluşturuyor. O kendisiyle mutlu fakat toplum onunla mutlu değil. Burada da topluma Ahab diyebilirim. Toplum bu ahlaksızlığı (!) yok etmek istiyor. Fakat bunun topluma hiçbir faydası yok. Sadece birileri ölmüş olacak ve toplum da kendini kahraman ilan edecek. Tıpkı Thomas gibi.
Thomas film boyunca kendini Charlie'ye yardım edebileceğine inandırmış ve bunu görev edinmiş. O kadar ki Charlie'ye Alan'ın onu değil de dini seçseydi ölmeyeceğini söyleme cüretini kendinde buluyor. Daha sonra ise onun da ağzından "İğrençsin." kelimesi çıkıyor zaten. Obez olduğundan çok gay olduğu için iğrenç ama. Thomas bize toplumun yaydığı yapay ahlakı anlatmaya çalışıyor. Charlie ise düşüncelerinden gayet emin. Daha öncesinde İncil'i defalarca okuduğunu da söylemişti ki İncil'i okumak Thomas için gayet yeterli bir ikna ediciydi. Fakat Charlie'nin ihtiyacı olan din ile gelecek manevi bir huzur değil. Charlie hatasını telafi etmek istiyor. Charlie ölmeden önce sadece bir şeyi doğru yaptığını bilmek istiyor. Kızını mutlu etmek istiyor.
Alan kimlik bunalımı yaşayıp intihara sürüklenirken yemek yemeyi bırakıp oldukça zayıflıyor. Sonrasında da intihar ediyor zaten. Charlie ise tam tersi kilo alarak ölüyor. Ben bunu Charlie'nin toplum baskısına direnişi ve bu baskıyı kendine yansıtışı olarak yorumluyorum. Ben buradayım şeklinde bir tasvir.
Kızına (Ellie) gelecek olursak; alkolik bir anneyle babasız büyümüş. Bundan dolayı gösterdiği problemli tavırlar bana aşırı gelmedi. Zaten filmde Ellie çoğu vasat filmde gösterilebilecek ergen çocuk rolüyle sığ bir şekilde gösterilmiş. Babasına karşı takındığı tavra üzülsem de bu Charlie'ye acıdığım içindi. En başta belirttiğim gibi Charlie iyi baba modelinden çok uzak. Alan'dan sonra ölümü göze alarak yine iyi baba rolünden tekrar tekrar uzaklaşıyor zaten.
Liz ile Charlie Alan'ın ölümünden sonra sıkı bir bağ kurmuş. Liz, Charlie için her şeyi karşılıksız yapıyor ve Charlie'ye bu hayatta en çok değer veren kişi olabilir. Thomas'ı Charlie'den uzak tutmaya çalışmakta çok haklıydı. Zaten bunda Charlie'yi en çok tanıyan kişilerden biri hatta kişi olması da büyük rol oynuyor.
Filmin sonunda Charlie'nin en başından beri okuduğu metnin aslında Ellie'ye ait olduğunu görüyoruz. Bu da bize Charlie'nin kızına fiziken yakın olmasa da her gün onun varlığıyla yaşadığını gösteriyor. Öleceğini düşündüğünde son duyacağı şey kızının yazdığı metin olsun istiyor, ölürken de son duyduğu şey kızının yazdığı metin oluyor. Hem de kızının ağzından.
Son olarak en son sahnede havaya yükselme figürü pek hoşuma gitmedi fakat bence bunu şu sebepten yapmışlar; havaya yükselme genelde cennetle ilişkilidir. Charlie gibilerinse cehenneme gideceği düşünülür. Film son olarak bu algıyı da yıkmak istemiş zannımca.
Brendan Fraser (Charlie) ve tabi ki Darren Aranofosky için saygı duruşu.