Clarissa pek çok açıdan bahtsız bir roman. Çünkü Zweig bilindiği gibi 1942'de eşi ile birlikte zehir içerek intihar ediyor. Yaşadığı zaman diliminde Clarissa bir kitap olarak var bulunmuyordu; 81 yılında taslağı ortaya çıkmış ve bir yayıncı tarafından tamamlanılarak basılmış. Bu…devamıClarissa pek çok açıdan bahtsız bir roman. Çünkü Zweig bilindiği gibi 1942'de eşi ile birlikte zehir içerek intihar ediyor. Yaşadığı zaman diliminde Clarissa bir kitap olarak var bulunmuyordu; 81 yılında taslağı ortaya çıkmış ve bir yayıncı tarafından tamamlanılarak basılmış. Bu işin ciddiyeti okurken kitabın son birkaç kısmına gelindiğinde fark ediliyor. Nasıl tabir edilir, Zweig gerçekten bir köprüden atlamış, yok olmuş da yerini başka bir adam doldurmaya çalışmış ama bunda başarılı olamamış veya olmak istememiş gibi... Hasılı sonunda o yarım kalmışlığı her zerresine kadar hissediyorsunuz. Bu kitap tamamlanmamış aslında arkadaş!
Zweig okumak, havanın gittikce azaldığı bir ortamda bulunmayı andırıyor bana. Soluklaşan bir tablo, yitip giden bir cennet, hep bir şeyler eksiliyor, aşağı yöneliyor, düşüyor... Daima bir olumsuzluğa hapsoluş kol geziyor onun eserlerinde. Boğuluyor gibi oluyorsunuz, üstelik derin bir suda yüzerken değil kelimeler oluyor sizi boğan. Okudukça ayaklanıp canlanıyorlar sanki... Ve gözden kaçmıyor, nevrotik bir hastalığa sahip kimseden dökülmüş izlenimi veriyor bu kelimeler. İşte! Zweig okumak böyledir, odur bu hissiyatı veren. Şaşırmamak gerek ki savaş ortamında psikolojisi bozulmuş, kendi ülkesinden kovulmuş bir yazardan bahsediyoruz; yaşadıkları çok ağır olmalı ki eserleri bundan nasibini almış. Belki yazdıkça huzur bulmuştur Zweig. Ah, Zweig. İsminin geçmesi bile beni düşüncelere itiyor bazen. Öyle bir dönemde fazlasıyla eser yazabilmek takdire şayan gerçekten.
Fakat biraz da bu esere döneyim. Clarissa, kanımın ısındığı bir şahıs olmadı. Çünkü seçimlerini çok doğru bulamadım. Bencil bir kadın canlandı gözümde; kendi acısını üstün gören, dünya sahnesinde tek o rol alıyormuşçaşına yaşayan bir kimlik... Savaş koşullarından herkes gibi o da etkileniyor tabii. Zweig, çok iyi betimleyici olmasına rağmen Clarissa'da daima bir eksiklik vardı bence. Manastır kısmı oldukça güzeldi sonra gittikçe bir buhran aldı kitabı, arttıkça arttı... Ardından denge bozuldu ve meseleler, düşünceler havada uçuştu sanki. Zaten yayıncının devam ettirdiği yerler içler acısı, kitapla yakından uzaktan alakası yok gibiydi. Bana göre 155'te bitiyor bu kitap sonrası boş geldi. Nitekim yalnızca çocuğu için birçok feragatta bulunan bir Clarissa vardı karşımızda. Ancak bu çocuk yok gibiydi yahu, eklentiydi, önemsizdi; yani anne karnındayken eserde daha bir yer tutuyordu, anlam katabiliyordu fakat dünyaya gelince evde bir köşeye atılmış bekleyen bir varlık oluverdi. Bunun sebebinin tamamen yayıncı ile ilgili olduğunu düşünüyorum çünkü Zweig dokunuşu olmayan cümlelerde gözlenebiliyor bu durum.
İkinci paragrafta iç bunaltıcı olduğundan bahsetmiş olabilirim Zweig okumanın. Öyle gerçekten. Sabırsız Yürek kitabını okuduysanız bu hissi almakta zirveye ulaşmışsınızdır zaten. Ancak bu yazarda nefret uyandırmıyor tabii ki. Onun kalemi farklı Dickens'ınki farklı... Yine de Clarissa benim için çok etkileyici bir kitap olamadı maalesef, başlarında umudum vardı ama sonra yok oldu. Belki yazarın yaşadığı yıllarda basılsaydı çok daha farklı yerlerde olurdu Clarissa; kim bilir?
İyi günler.