Dinler tarihinde en ama en ilgili ve bilgi sahibi olduğumu düşündüğüm alana geldik. İncil ve Hristiyanlık tarihi. Öncelikle ilk okuma sıramı Kuran, Tevrat ve İncil şeklinde yapmıştım ama bu gönderimi okuyan ve kutsal metinlere girmek isteyenler bu sıralamayı kesinlikle yapmasın.…devamıDinler tarihinde en ama en ilgili ve bilgi sahibi olduğumu düşündüğüm alana geldik. İncil ve Hristiyanlık tarihi. Öncelikle ilk okuma sıramı Kuran, Tevrat ve İncil şeklinde yapmıştım ama bu gönderimi okuyan ve kutsal metinlere girmek isteyenler bu sıralamayı kesinlikle yapmasın. Neyse efenim, kitaba geçelim.
Öncelikle incil dediğimiz bu metinlerin kutsal olduğunu kabul etmek çok zor. Nitekim İncil'i ancak ve ancak islam alanında ki hadislere benzetebiliriz. Bu, İncil'in kutsal metinlerden ziyade İsa'nın davranışlarının kaleme alınmasıyla ilgildir. Aslında kutsal metinlerin hepsi birer Teolojik kanıttır, bu su götürmez bir gerçek ama İncil'de durum biraz farklı. İşin içine farklı insanlardan kaleme alınmış metinler ve bu metinlerden seçmeler girince, insan ister istemez bunu sorgulayabiliyor. Malum, İznik konsilinde eleme usulüne dayalı bir kutsal metin seçimi ve elçiye yer yüzünde ki tanrı sıfatını yerleştirmeleri tam anlamıyla bir saçmalıklar silsilesi. Yine de bu durum, İsa'nın felsefesinden bir şey götürmez. Zira her dinde muhakkak bazı handikaplar bulunur. (Bknz: Yahudiliğin; Yahudi olunmaz doğulur, Hristiyanlığın baba oğul kutsal ruh, İslamın zıvanadan çıkmış hadis muhabbetleri) Yine de benim şahsi fikrimce dine bağlı felsefeyi en iyi sürdürenler de yine Hristiyanlar. İncil'e bir felsefi görüş adedince ve bu bakış açısıyla bakınca en masum kalan inanç Hristiyanlık oluyor. İsa'nın vermek istediği mesajlar, dünya görüşü ve hayata bakış açısı tanrısallıktan ziyade iyi ama sıradan bir insan görünümünde. Musa ve Muhammet peygamberde bu sıradanlık, bu insan figürü kesinlikle yoktur.
İncil ile ilgili ikinci bir eleştirim İsa'dan sonraki elçiler ve elçilerin işleri bölümünde Pavlus'u adeta yeni bir mesih olarak görmemiz ve İsa'nın felsefesinden çok Pavlus'un inancını görüyor olmamız. Hristiyanlık tarihinin 2 numaralı adamı olmak bunu gerektirir diyebilir bazı kişiler ama Pavlus'un adeta bir peygamber sıfatı ile karşımıza çıkması ve Hristiyanlık tarihine bu denli girmesi benim fikrimce saçmalıktır. Hikayesel olarak çok zalim bir insandan İsa'yı görüp, mucize yaşayıp sıkı bir takipçisi olmak ve daha sonrasında Avrupanın çok büyük bir kısmınını Hristiyanlaştırmak elbette büyük bir iştir ama bu durum Pavlus'un otoriter anlatımını haklı çıkarmadığı kanaatindeyim. Zira kliselik kavramını (benim yorumumca) çıkartıp yücelten ve "kilise her şeydir, kilsesiz her şey de hiçbir şeydir" anlayışıyla Teokrasinin temellerini atması bence dünya tarihi açısından kötü bir gelişme. İşin özü Pavlus ve İsa öğretileri bir nevi Doğu ve Batı Kliseleri gibi net ve ayrıdır. Öğreti bakımından benzerlik barındıryor gibi görünselerde felsefi inanç bakımından birbirlerinden çok uzaklardır. Durum böyle olunca da basit gibi görünen ama siyah ile beyaz kadar zıt olan bu iki şey, birbirleri ile birleşmiş durumda devam etmektedir.
Eleştiriden ziyade bu sefer iyi bulduğum bir noktaya değinmek istiyorum. Öncelikle bu 3 kitabı ele aldığınızda, hikayesel olarak, kronolojik olarak, anlatım olarak ve 21. Yüzyıl olaylarına bile ışık tutma olarak kesinlikle birbiri ile bağlantılı olmaları su götürmez bir gerçek. Zira peygamberler tarihine bakıldığında kimi peygamber arasında 100, kimisinde 400, kimisinde 1500 yıl geçse bile sözlü ve yazılı kaynakları bu denli denk ve bu denli tutarlı tutup bunu gelenek halinde sürdürmek imkansıza yakındır. Dönemin şartları ve insan aklının gelişmişlik düzeyinde düşünürsek hiçbir metnin insan eli ile yazıldığını şahsen düşünmüyorum. (İncil dışında. Ama İncil'in felsefesi hala dediğim gibi) Evet, Musa'dan gidersek II. Ramses büyük bir insandı, güçlü konumu ve dönemininde ötesinde bir insandı. Buna rağmen farazi bir insanın çıkıp da Tevrat benzeri bir yazı yazdığı görülmemiştir. Keza İncil'de öyle. (Barbarnas İncili örnek gösterilebilir ama henüz okumaya fırsat bulmadığım için yorum yapamayacağım). Keza bu sefer cahiliye döneminde Kuran'ın Muhammet diye bir insanın elinden çıkması bana zor ihtimal geliyor. Yalnız bu durum, 3 kitapta da sıkıntılı ayetler olduğunu gizlemiyor elbette. İşte buradan sonraki durum kişinin tamamen inanç meselesine bağlı.
Bakmak isteyenler için:
(Bakara 256, Azhab 53, Enfal 48, (ki benim de en mantıksız bulduğum ayetlerden biridir çünkü karşı çıktığın şeyden korkup kaçmak mantık hatasıdır) Tevbe 55, (Bu da biraz ilginçtir zira Allah bu denli ıstırap için can atan bir varlık görünümünde. Halbuki basit bir sonuç ve ceza kavramı varken bu denli "kafir olarakta güçlükle can vermelerini murad eder" ifadesinin bulunması garip. Azhap 32-34 (Bu anlatının sadece peygamber ve ailesine olması, bu denli evrenselliğe atıfta bulunan bir kitap için manasız).
Rahman 33-35 (Okurken çok etkilendiğim bir ayetti. Zira o dönemin şartlarında bu denli bir ileri anlatım çok zor. Keza bu atıfı yapmak ve tutması da milyonluk ihtimal. Ayet beni okurken cidden şaşırttı ama bunu deneyen için verilen ceza manasını asla anlayamadım ve anlamayacağımda. Ayetin tefsiri ise zır deli saçmalıklarla dolu)
Özellikle tefsir alanında Kuran Yolu 5 Ciltlik set ile Taberi tefsirlerinden yola çıkarak bu yoruma ulaştım. O yüzden ekstra "bak bu şöyle" duymak istemediğim için, kendi yorumum diyip geçiyorum. Belki zamanlara anlarım, kim bilir...