Daha önce film falı diye bir şey duymuş muydunuz? Duymadıysanız şu an ben uydurdum. Öncelikle ne olduğundan bahsedeyim; film falı, karakterin yaşamından yola çıkarak kendi hayatımız hakkında bir öngörüde bulunmamızı sağlıyor. Mesela film mutlu sonla bitiyorsa ben de mutlu olacağım…devamıDaha önce film falı diye bir şey duymuş muydunuz?
Duymadıysanız şu an ben uydurdum. Öncelikle ne olduğundan bahsedeyim; film falı, karakterin yaşamından yola çıkarak kendi hayatımız hakkında bir öngörüde bulunmamızı sağlıyor.
Mesela film mutlu sonla bitiyorsa ben de mutlu olacağım ya da bir olay yaşıyorsa ben de yaşayacağım gibisinden çıkarımlarda bulunuyoruz ama yine de buna çok fazla inanmayalım çünkü bazı filmlerde biraz ağır olaylar olabiliyor. Mesela bunda.
Dün doğum günümdü ve fırsat bu fırsat 22 yaşım nasıl geçecek diyerek izlemeye başladım, keşke izlemeseydim daha doğrusu bu fal mevzularını düşünerek izlemeseydim çünkü ana karakterin yaşadığı her trajedik olayda kanım çekilmiş gibi hissetim. Tuhaf bir duyguydu...
Şimdi de biraz filmden bahsedelim;
Öncelikle sahnenin farklı olması çok hoşuma gitti. Tiyatral bir havası vardı ve evler, odalar sadece beyaz tebeşirle birbirinden ayrılıyordu. Köpek bile bir çizimden ibaretti, sadece insanlara ve insanlığa odaklanılmıştı. Anlatıcının olması da güzel bir detaydı.
Dogville adındaki bu küçük kasabaya yabancı bir kız geldi ve buradaki kişiler bir daha eskisi gibi olmadı. Bu bana Tolstoy'un "Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir." sözünü hatırlattı.
Yabancı kız yani Grace, gangsterlerden kaçan narin ellere sahip güzel bir kızdı. Sığınacak bir liman arıyordu fakat kasabadakilerin onu aralarına almaya niyeti yoktu. O da kendini sevdirmeye, kabul ettirmeye çalıştı. Sevdiler de...
Bir süre sonra işin içine şüphe karışınca kasabadakilerin tavrı tamamen değişti. Sanırım en çok korktuğum duygulardan biri şüphedir. İnsanın içine en ufak bir şüphe kırıntısı düştüğü zaman bir daha eskisi gibi olamıyor. İstese bile olamıyor.
Eskiden hiçbir yardıma ihtiyacı olmayan kişiler bu sefer Grace görevini yerine getirmiyoruş gibi davranmaya başladılar, istedikleri her şeyi yaptırdılar, yaptılar...
Düşünüyorum da eğer başrol bir erkek olsaydı yine aynı sorunlar yaşanır mıydı? Bir kız olduğu için mi bu şekilde davranıldı? Zamanında yapılan iyilikler hiç mi hatırlanmadı?
Zaten film de bunu anlatıyordu.
Yer yer Grace'ye öfkelendim çünkü bir insan bu kadar iyi olmamalıydı en azından yapılan kötülüklere tavrını koymalı ve affetmemeli diye düşünüyordum fakat Grace kibirliydi.
Filmi izlemeden önce affeden insanların kibirli olduğunu düşünmezdim fakat en sonki baba kız konuşması bakış açımı tamamen değiştirdi.
Tom karakterini ilk başlarda çok sevsem de sonunda büyük bir darbe yemiş gibi oldum. Sanki o alçaklığı Grace'ye değil de bana yapmıştı. Tom bana sürekli ahlaktan bahseden insanların en büyük ahlaksızlığı yapabileceğini hatırlattı.
Filmi izlerken çok rahatsız oldum. Klostrofobim varmış da beni pencereleri olmayan bir odaya tıkmışlar gibi hissettim. Yine de her sahnesinden bir anlam çıkarabileceğim, kaliteli bir film izlediğimi düşünüyorum. Çok güzeldi.
Normal şartlarda gerçek olmadığını bilsem bile çocukların öldürüldüğü sahnelerde aşırı rahatsız olurdum ama bu sefer olmadım bu yüzden biraz vicdanım alınmış gibi hissetsem de o annenin yaşattığını yaşaması iyi oldu diye düşündüm.
Asında her bir sahne için uzun uzun konuşulur, yazılır ama yoruldum o yüzden bu tarz filmleri seviyorsanız buna da göz atın derim. İyi seyirler :)