Küçük Bombalar Cemiyeti aslında çok da yabancısı olmadığımız bir konuya değiniyor temelinde: terör/terörizm. Tek farkı Hindistan’da geçiyor olması. Kalan her şey ortak bana kalırsa. Temelde 2 aile etrafında gelişiyor hikaye, en azından çıkış noktası: Khuranalar ve Ahmetler. Hindistandaki kast sistemi…devamıKüçük Bombalar Cemiyeti aslında çok da yabancısı olmadığımız bir konuya değiniyor temelinde: terör/terörizm. Tek farkı Hindistan’da geçiyor olması. Kalan her şey ortak bana kalırsa.
Temelde 2 aile etrafında gelişiyor hikaye, en azından çıkış noktası: Khuranalar ve Ahmetler. Hindistandaki kast sistemi zaten malum. Yıllar geçtikçe bu sistemin etkisi azalsa da farklı açılardan devam ettiğini görmek mümkün. Bu kitapta da bu ayrılıkçı sistemin din üzerinden devam ettiğini görmek (sınıfsal taraflarıyla birlikte elbette) mümkün.
Khuranalar iki oğulları Tuşar ve Nakul ile birlikte 4 kişilik Hindu bir aile. Baba Vikas belgesel / film yapımcısı, anne Dipa ev ekonomisine katkıda bulunmak için pastacılıkla uğraşan bir ev hanımı. Vikas’ın ailesi sınıfsal olarak orta üst sınıfa mensup olsalar da ailesinden farklı bir yol izleyip sanata yönelmeyi seçen Vikas, içten içe yıllar boyu bir türlü elde edemediği başarılar sebebiyle ailesine ve Dipa’ya, çocuklarına karşı mahcup. Vikas’ın bitmek bilmeyen buhranları karşısında ise Dipa çocuklarına ve pastacılık işine bağlanmış, duygusal anlamda yalnız bırakılmış bir kadın.
Ahmetler ise 3 kişilik Müslüman bir aile. Oğulları Mansur, Tuşar ve Nakul’la yakın arkadaş (her ne kadar iki aile de içten içe dini sebeplerden ötürü bu yakınlıktan rahatsızlık duysa da). Baba Şerif Ahmet ve anne Afşin Ahmet ise ekonomik anlamda daha üst sınıfa mensup diyebiliriz (Ahmetlerin plastik üzerine fabrikaları var). Her ne kadar müslüman olsalar da sanılanın aksine çok da dindar olmadıklarını görüyoruz. Ayrımcılık ve ön yargılar o kadar hat safhaya çıkıyor ki müslüman olmaktan sürekli olarak utandıklarını görüyoruz (bunda terör saldırılarının sürekli olarak müslüman terör örgütleri tarafından yapıldığına dair ön yargıların payı da büyük elbette).
Sonuç olarak bu iki ailenin kaderi bir trajediyle (terör saldırısıyla) birleşiyor, ayrılıyor, tekrar birleşiyor… Bir gün Delhi’de bir pazarda patlayan bomba sonucu Tuşar ve Nakul hayatını kaybediyor, Mansur ise yaralı olarak sağ kalıyor. Tabi buna sağ kalmak denilirse… Yıllarca süren fiziksel ve psikolojik ağrılar Mansur’un peşini bırakmıyor ve elbette trajedi de… Biz de temelde bunu okuyoruz.
“Her sabah kalkıp sıkıntısını Bittoo marka bir deftere yazıyor, hayatı üstüne düşünüyor ve olayların başka yönde seyretmesinin mümkün olmadığı sonucuna varıyordu; hala 1996 patlamasıyla başlayan evrenin içindeydi; onun bir gecede sonlanacağını düşünerek hata etmişti. Oysa hiçbir şey için geçerli değildi bu. Trajediye de ölüme veya aşka alışır gibi alışmanız gerekiyordu. Ve o alışmış, yerine yerleşmişti.”
Tüm kitap boyunca bu satırları hissediyoruz. Bir noktadan sonra ise tüm bu “şiddetin tekrar vasıtasıyla nasıl da gerçekliğini yitirdiğini” ve insanın yaşı kaç olursa olsun tüm bunlarla baş etmek için nasıl da donanımsız ve hazırlıksız olduğunu kitap her seferinde gözler önüne seriyor gerçekten.
Bir de şöyle satırlar var:
“Bence sürekli sağdan soldan duyduğumuz küçük bombalar, yerini bile bilmediğimiz pazarlarda patlayıp beş-altı kişiyi öldüren bombalar daha fena. Acıyı birkaç kişinin yaşamında yoğunlaştırıyorlar. En iyisi, cimrilik etmeden cömertçe öldürmek.”
Bu satırlar ‘ateş düştüğü yeri yakar’ın farklı bir versiyonu gibi geldi bana. Kitapta bu farklı versiyonları da sürekli olarak görüyoruz zaten çünkü teröristlerin gözünden de anlatılan çokça bölüm var. “Bir insan neden başka canları almak için gönüllü olur, onu oraya götüren nokta nedir, herkes aslında bireysel savaşını mı verir?” gibi soruların yanıtlarını arıyoruz. Son sayfalarda ise suçlu psikolojisi öyle güzel anlatılmıştı ki adeta ben de oradaydım ve dışarıdan bir gözle olayları takip ediyordum, her şeyin farkında olarak.
Kısacası kalınlığına aldanmadan, kısa sürede okuyup bitirebileceğiniz oldukça akıcı ve etkileyici bir kitap Küçük Bombalar Cemiyeti. Okuduğum en harika şey mi? Hayır. Ama farklı bakış açıları sunması ve psikolojik alt tabanının çok iyi işlenmesi sebebiyle güzel bir kitap. 10 üzerinden 7-7.5 diyebilirim yani. Keyifli okumalar herkese✨