8/10 Selamlar, bir Oğuz Atay kitabı yorumuyla geldim. Çok heyecanlıyım ve neyi nasıl yazacağımı bilmiyorum, olabildiğince düzenli yazmaya çalışacağım. Eylembilim; Oğuz Atay'ın tamamlayamadığı romanı olarak da bilinen, son romanı. Daha önce Korkuyu Beklerken ve Tehlikeli Oyunlar kitaplarını okumuştum. O kitaplara…devamı8/10
Selamlar, bir Oğuz Atay kitabı yorumuyla geldim. Çok heyecanlıyım ve neyi nasıl yazacağımı bilmiyorum, olabildiğince düzenli yazmaya çalışacağım.
Eylembilim; Oğuz Atay'ın tamamlayamadığı romanı olarak da bilinen, son romanı. Daha önce Korkuyu Beklerken ve Tehlikeli Oyunlar kitaplarını okumuştum. O kitaplara nazaran daha çok olay örgüsü barındırıyor. Böyle dedim diye bireyden bahsedilmiyor sanmayın, aksine kitap boyu Server Gözbudak'ın arada kalmışlık, tamamlanamamışlık duygularını okuyoruz. Kitabın konusu: Server Gözbudak bir üniversitede matematik profesörü, gençliğinde -o dönemin siyasi karışıklıklarında- birçok genç gibi o da çeşitli toplantılara katılmış, haklar savunmuş. Mevcut zaman dilimindeyse evli, çocukları olan bir matematik profesörü. (Bu parantez içine aldığım kısım kısmen spoiler olacak, sonuna emoji bırakıyorum, dilerseniz atlayabilirsiniz. Bir gün okulda siyasal çatışmalardan dolayı öldürülen bir genç için öğrenciler toplantı yapar. Bu toplantıya Server de Adnan Bey'in iknasıyla gider. Toplantıda öğrenciler öldürülen arkadaşın mezarını okulun bahçesine yapmak istediklerini söyler, hatta savunur. Bundan kısa bir süre önce de Server eski eylem arkadaşı Muratla karşılaşmıştır.) 🔚▫️
Bütün bunlar onun yarım kalmış taraflarını ortaya çıkarır, geçmişini uyandırır. Bunun sonuçları da Server'in konuşmaları, hayata bakışı, çevresindekilerin tepkileri derken çeşitli olaylar meydana gelir, bu kavgalar uzar gider.
Kitap yorumum: O dönemi anlatırken genelde taraflı davranılır, bu kitapta Server insana insan olduğu için değer veren bir bakış açısına sahipti. Onun asıl istediği insanların kendini sorgulaması, dayatmalara kurban gitmemesi ve kendi görüşü yüzünden zarar görmemesiydi. (Tabii onun da görüşleri vardı ama insana insan gibi bakmayı biliyordu.) Bu anlamda çok güzel eleştiriler vardı kitapta. Server sessizce boş konuşmalara, yalancı samimiyetlere, geçiştirmelere karşıydı. Kitap toplumsal sorunların insanlar üzerindeki etkisini gösteriyordu aslında, bunu yaparken Oğuz Atay'ın bireyin iç dünyasına değinmesi çok yerinde olmuştu. Böyle bir konuyu ancak ondan okuyup zevk alabilirdim. Kitap fazlasıyla akıcıydı, Oğuz Atay okurken hep kendimi kaptırıyorum. Özellikle iç dünyadan çıkıp olay örgüsüne geçince sanki gözüm dalmış da kafamdan düşünceler geçmiş (iç dünyadan bahsedilen kısımlar), sonra bir anda kendime gelip yaptığım işe devam etmişim (olay örgüsü kısımları) gibi hissediyorum. Benim için her zaman ayrı yeri olacak bir yazar.
(Not: Kitabı sevmeme rağmen puan kırdım çünkü bazı kısımları o dönemi çok araştırmadığım için tam olarak anlayamadım gibi hissettim. İlerde tekrar dönüp okuyacağım bir eser oldu.)
Kitabın başını bırakacağım çünkü etkili giriş diyince nedense kimse bu girişten bahsetmiyor, bence harika bir giriş. (Hikayenin Server'in gözünden anlatıldığı ilk kısım, sayfa 17)
▫️Bir insan -özellikle benim gibi bir insan- ne zaman yazmaya başlar? Daha doğrusu, ne zaman onun için, yaşadıkları, hissettikleri, düşündükleri artık ifade etmekten kaçınamacayağı bir yoğunluğa ulaşır? Bilmiyorum, insan kendisi için böyle bir durumda olduğunu söyleyebilir mi? Bilmiyorum. Büyük bir acı, belki bir aşk, belki de çok başka bir sarsıntı sonucu insan kendini önemli bir kararın öncesinde; belirsiz de olsa yaklaşan bir değişimin huzursuzluğu içinde bulunabilir. Korkulu bir bekleyiştir bu: insan bu bilinmeyen sarsıntının yaklaştığını hissedince bir süre ne yapacağını bilemez. Sonra bütün gücüyle, belki de daha önce hiç hayalinden geçirmediği girişimlere atılır - daha doğrusu kendini daha önce düşünmeğe bile cesaret edemeyeceği bir eylemin içinde bulur.
Alıntılar
-> Olaylar gelişirken kendilerini izlemesini bilmeyenler, birdenbire bir maceranın ortasında çaresiz kalırlardı. (sf. 47)
-> Çelişkili duyarlılıklara aynı anda yer veren insanın iç dünyası çok başkaydı. (sf. 62)
-> Ayrıca bir şey vardı... ben bu 'arasına karışmak' denilen davranıştan ürkerdim. Sanki hapisane gibi bir şeydi bu; çünkü ben bir şeyin içine girdim mi, arasında karıştım mı, kolay çıkamazdım.
-> '' Evet evet, daha bizde insanların kendilerini öldürme yüzdesi çok düşük.'' Ve bu istatistik bilgisinden, hiç beklemediğim bir sonuç çıkardı: ''Bu yüzden bizde henüz roman yazılamaz.''
-> Çünkü hangi toplum katından gelirlerse gelsinler, aydın yani düşünen, yani kafasında yeni bir dünya kurmaya çalışan kimse kendi sınıfını kendi belirler.
-> Korkulu bir rüya görüyorlardı. Şimdi uyanırız, şimdi uyanırız telâşı içindeydiler. Bir uyanalım, her şey gene eskisi gibi olacak; sanki bu ağırlığı hiç yaşamamışız gibi olacak.
-> ''Faşistler ve devrimciler gibi sözlerden ürküyoruz. Bence sorun korkutucu sözlerde değil. Bütün savaş, ezenler ve ezilenler arasında. Bütün sonuç öldürülen Cengiz Vural. Öldüren de Cengiz gibi ezilmiş ve bu iş için birkaç kuruş para almış başka bir zavallı. Politika mı yapıyorum? Hayır! İnsanımıza, daha yirmi yaşına varmamış insanımıza acıyorum.