Kalemi fevkalâde kuvvetli Türk yazarlar tanıdıkça bir tek ben mi mutlu oluyorum böyle, bilmem 🐛💫 Girizgâhı şuradan yapalım, ben galiba Inception (Başlangıç) filminin kitap versiyonuyla karşılaşmışım 😁 Filmde rüya katmanları arasında dolanılıyordu, kitapta ise karşımıza hikâye katmanları çıkıyor. Ana hikâyeye…devamıKalemi fevkalâde kuvvetli Türk yazarlar tanıdıkça bir tek ben mi mutlu oluyorum böyle, bilmem 🐛💫
Girizgâhı şuradan yapalım, ben galiba Inception (Başlangıç) filminin kitap versiyonuyla karşılaşmışım 😁
Filmde rüya katmanları arasında dolanılıyordu, kitapta ise karşımıza hikâye katmanları çıkıyor. Ana hikâyeye yerleştirilmiş başka başka hikâyelerle karşılaşıyoruz. Buna kurgu içinde kurgu, anlatı içinde anlatı da diyebiliriz.
Her bir karakterin ayrı bir hikâyesi var olduğu gibi, her bir karakter de ara ara ayrı hikâyeler anlatıyordu kitap boyunca. Bu açıdan birbiriyle ilintili anlatıları ve ortak paydada buluşturan detaylarıyla kurgusu gayet sağlam örülmüş. (Bu detaylara gönderinin altına ayriyeten yorum ekleyerek spoilerlı değinirim, bu yazıyı spoiler vermeden yazmak istiyorum.)
Kitabın merkezine aldığı rüya ile hakikat, hayal ile gerçek çatışması bana biraz Puslu Kıtalar Atlası romanını da anımsattı. Benzer bir masalsı büyülü gerçeklik iki kitapta da sizi sarıp sarmalıyor lakin tek farkı Butimar'da gerçeklik sizi daha bir sıkı kuşatıyor gibi, hayal veya rüya kısımlarının var olmadığını kabullenesi gelmiyor insanın, onları da gerçek sayma hissiyatı kemiriyor içinizi.
Sayfalarda sizi sadece rüyalar alemi beklemiyor tabii. Ana merkeze aldığı aşk, dostluk, simya ve savaşın yanında felsefe, psikoloji, dram, yoksulluk, tarih, Çarlık Rusya, Lenin, Bolşevik Devrimi, soykırım, din, tasavvuf, hırs, suçlar, günahlar ve ara ara çok güzel şarkı ve türküler de taşıyor satırlardan. Kitap çeşitli çağrışımlar, bilgi ve derinlik yönünden yükünü güzel sırtlamış, taşıdığı mesajlarını hışır hışır yaymış sayfalarına.
Ayrıca kitap cidden çok güzel kurgulanmış, sürükleyiciliği üst düzeyde ki düşünün 360 sayfalık kitabı ben iki günde bitirdim, bir gün 50 küsür, diğer gün 300 küsür sayfa okuyarak. Uzun zamandır bu şekilde odaklanarak kitap okuduğumu hatırlamıyorum, okursam anca günde 20-30 sayfa civarı okuyup bırakıyordum ama bu kitaptaki merak unsurları ve akıcılık kitabı bırakmama mâni oldu, okumaktan yorulsam bile meraktan devam edesim geliyordu.
Yani bu açıdan kitapta merak unsurlarının gayet güzel yerleştirildiğini düşünüyorum, yazarın ara ara düğümler atıp atıp çözmesi akıcılığı kuvvetlendirmiş. Acaba olacak mı olmayacak mı, ne olacak diye hep merak edilecek bir soru bırakılıyordu kucağınıza kitap boyunca.
Özellikle vurgulamak istediğim bir başka yansa dili, üslubu ve anlatım kısmı. Yazarın şiirsel bir dili mevcut, betimlemeleri kuvvetli ve 5 duyu organını birbirine katarak kavramlara verdiği sıradışı, farklı özelliklerin anlatımı şahlandırdığını düşünüyorum, yani kısacası baştan sona benim çok hoşuma gitti kullanılan dil.
Bu bayıldığım kuvvetli betimleme dilini daha somut ifade edebilmek adına daha ilk sayfadan önümüze dizilerek "Durun siz, kitapta daha ne nice güzel cümleler gözlerinizin yollarına dökülecek" dercesine bize el sallayan birkaç cümleyi misal göstermek istiyorum:
"...Boynuma çaprazlama astığım karınca derisinden çantamın ön gözünden taşan arka yüzü paslanmış aynam göğe bakıyordu; yürüdükçe yıldızlar ve kehanetler, yüzü bin derde dava ay çıkınıma doluyordu. Yola girdiğimden beri, etrafımda çölün tenhalığını soluyan pervaneler vardı sadece. Savsaklamış vaziyette kanat çırpıyorlar, yıldızlardan dökülen ateşle büyüyorlardı..."
Şu kısacık kesitteki anlatımı incelersek yazar gece tasvirini çantasına doldurmuş, ıssızlığı nefes gibi derin derin içimize çektirmiş, yıldızların aydınlattığı yerlerin ışığına ateşler yakmış... Bu anlatıma kuvvetli denmezse ne denir bilemiyorum. Kitap boyunca her bir cümlenin genişleyip yüklendiği anlama, masalsı anlatımına ayrı ayrı mest oldum 💫
Son olarak şunu da belirtmeliyim ki bu kitap içime öyle bir çöküp kaldı ki beni kaç yıl yaşlandırdı sayamadım. Sen ne ettin ee beynamaz, değer miydi... :')
9/10
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐☆
------------------------------------------------------------------------
Kitaptan çizilesi birkaç güzel cümle de bırakıyorum buraya ✨
📌 Sf. 12
"Ama insanın, düşünceleri ve eylemleri arasındaki tezatları, çeşitli bahanelere sığınarak görmezden geldiğini iyi bildiğim için şaşırmıyordum kendime."
📌 Sf. 14
"Ancak güzelliğinden şüphe duyulmayacak bir hikâyesi olanlar, sağ salim varacaklardı kendilerine."
📌 Sf. 17
"Aramanın bulmaktan kutsal olduğunu bilenler dünyanın hazinelerine değil, sırlarına meylederler."
📌 Sf. 24
"Hiçbir şey yapmadan oturan insanların aslında devasa yükler taşıdığından şüphelenirdim. Zor olan zihninde dönen binlerce fikre rağmen hiçliği koruyabilmekti çünkü. Herkes bağırırken onların seslerini dahi bastıracak kadar susmak gibi."
📌 Sf. 32
"Bugün de bir şey olmadı. O olmayan şey her neyse, onu özlüyordum."
📌 Sf. 33
"Kendimle temasımı yitirmemeye gayret ederek içimdeki volkanın ağzına sonradan yaşamaya söz verdiğim anlara tıktığımı fark ettim. Şu zamana kadar patlamış olsaydı muhakkak duyardım sesini."
📌 Sf. 41
"Evet, bir hastalığa tutulmuştum. Evet! Bilmek bir yıkımdır."
📌 Sf. 42
" Çünkü geçmiş bazen şimdiyle savaşıp geleceği esir alabiliyor."
📌 Sf. 64
"Sizin gibi düşünmüyor diye ucu kötülüğe temas etmeyen birinin fikirlerine müdahale etmek, onu kendi düşüncelerinize göre evriltmek zorbalık olur."
📌 Sf. 77
"Kitap okurken, acılarını sadeleştirmeden yazanlara tesadüf ettiğim zaman şunu idrak ediyorum en çok: Böylesine yoğun bir acıyla muhatap olan sadece biziz sanıyoruz ama çok şükür sandığımız kadar yalnız değiliz."
📌 Sf. 92
"Cahilin gölgesi bilmediği kadardır, koca dünyayı karartmaya yeter."
📌 Sf. 127
"Sizin yerinizde olmak isterdim; evvela benden genç olduğunuz için, ikincisi daha okumadığınız yüzlerce kitap olduğu için, üçüncüsü de daha sabah kahvenizin ilk yudumunu almadığınız için."
📌 Sf. 136
"Kimi ruhlar evvelden aşinadır birbirine, bunu biliyorum."
📌 Sf. 137
"Aklınız mı yetmedi ki, yumruklarınızdan medet umdunuz."
📌 Sf. 140
"İnsanlara gelince... Sizi yargılarlar. Onlara kulak asarsanız daha çok yargılarlar, kulak asmazsanız yine yargılarlar. En iyisi ellerine bir kalem verip eleştirdikleri şey her neyse "Al, doğrusunu sen yap" demektir. O zaman susarlar."
📌 Sf. 145
"İnsanın yazgısını arayışları tayin eder bazen de."
📌 Sf. 147
"İnsanın kendi olabilmesi, varlığını böyle idare edebilmesi hem masraflı hem de meşakkatli bir işti ve böyle yaşayanlar her zaman bir bedel ödüyordu. Halbuki başkasını taklit ederek maskelerle dolaşanlar, herhangi bir engelle karşılaşmadan, mutsuz olduklarının farkında bile olmadan yaşayıp gidiyorlardı."
📌 Sf. 193
"Geri kalan ömrünün kaçıncı gününde olduğunu düşündü, telafisi olmayan, yaşayamadığı ne varsa hepsini özledi."
📌 Sf. 261
"Kendine âmâ olan birisi tüm dünyaya sahip olsa ne olur..."
📌 Sf. 289
" Kulakların duymasa da kalbin çok iyi duyuyor bazı şeyleri."
"Bu yorgunluğumuz, hep söyleyemediklerimizden..."
📌 Sf. 348
"Hayal ile gerçeğin sınırlarının birbirine karıştığı yerde herkes aynı dili konuşur, susarak."