çok kişi izlemiş, çok sayıda gönderi var lakin şu sıralar yeni bir şey izleyemediğim için yakında zamanda izlediğim bu film hakkında fikilerimi aktarmak istedim. şu sıralar memlekette fındık sezonu olduğundan mütevellit pek bir zamanım yok, ama inanın, insan fındık toplarken…devamıçok kişi izlemiş, çok sayıda gönderi var lakin şu sıralar yeni bir şey izleyemediğim için yakında zamanda izlediğim bu film hakkında fikilerimi aktarmak istedim. şu sıralar memlekette fındık sezonu olduğundan mütevellit pek bir zamanım yok, ama inanın, insan fındık toplarken çok şey düşünüyor. bu gönderi de o düşüncelerin eseri..
filme gelecek olursak modern kölelerden olma, kendi istediğini yap temalı bir film. çok ağır ve durağan olmaya yatkın bir konu olmasına rağmen film gayet eğlenceli. beni en fazla şaşırtan matt damon ve ben affleck'in gençlikleri oldu. müthiş ikililermiş ta o zamandan. öte yandan stellan skarsgard var. ekrana çok yakışıyor bu adam, rollerini çok seviyorum. robin williams'ın da olduğunu hatırlarsak film adeta yıldızlar geçidi. hiçbir sebep yoksa bile bu kadro için izlenir. robin williams'ın tiratları ile birlikte çok kaliteli, manalı, duygusal sahneler vardı. ara ara hatırlanması gereken nitelikte sahneler. dörtlü arkadaş grubu, 90'lar havası ile birlikte izlemesi gerçekten keyifli. keyif aldığımı çok ifade ettim ancak filmin konusu adeta bizim hayatımızın bir fotokopisini çiziyor farkında olmadan.
ilk başta, böyle bir zeka ve yetenek varsa ve bunu elinin tersi ile itip "hayalimdeki işi yapacağım." diyen bir genç, ülkemizde şımarık, iş beğenmiyor yaftası yer. diğer yandan arzu ettiği meslek için okul okur, sıra işe gelince torpil bulamaz. e bari bir meslek öğreneyim der, o zaman da 16 yıl okul okuduktan sonra asgarî ücretle çalıştığı işte ustaların azarlarını işitir her gün. bu ikilemi yaşayabilmek de bir lüks bizim için. maalesef..
başka bir sorun da ulaştırma projesi gibi çocuk büyüten ebeveynler. çocuk doğduğu andan itibaren üstünde okuyacağı okul, seçeceği mesleğe kadar bir plan kurar. ya kendi isteyip yapamadığı ya da gelir kaygısı ile. çocuk kendini keşfedemez bile. her adımı planlanmış, ne istediği asla sorulmamış. o yüzden robin williams'ın sorduğu "gerçekte ne yapmak istiyorsun?" sorusunu duyabilmek de bir lüks..
benim en çok canımı sıkan mesele ise matematiği kötü, farklı meziyetleri olan evladına zorla matematikten özel ders aldırıp çocuğun asıl yeteneğini körelten veliler. belki güzel şarkı söylüyor, belki çok güzel futbol oynuyor, belki kalemi kuvvetli. yok, illaki matematik yapacak. komşunun oğlu, kızı tıp okuyormuş. diğer komşu ayda şu kadar kazanıyormuş. yani içinden geldiği gibi yaşamak çok zor. ha, böyle robin williams gibi akıl hocası, dost çıkarsa karşına belki kurtulabilirsin. her şeyi atlatıp ikinci seçeneği seçersen de zor bir çıkmaz daha oluşuyor. istediğin gibi yaşarken yaşanılabilecek hayal kırıklığı ve hüsranın ardından sana empoze edilmeye çalışılan hayatta mutlu ve başarılı olma fırsatının geri tepildiği düşüncesinin illüzyonu.
ulan konuyu matt damon'dan alıp buralara nasıl getirdin derseniz de haklısınız, yalnız ilk paragrafta açıklamıştım onu. 1997 yapımlı bir film olmasına rağmen ösym'nin bile unutamayıp sınavda "güncel" kısmında soru kaynağı yaptığı bu filmi hala izlemediyseniz, e bir zahmet artık.