Şiir kitaplarını okumayı sevmediğimden bahsettiğim uzun bir yorum yazmıştım fakat Ahmed Arif'in kendi sesiyle seslendirdiği şiirlerini dinleyince fikrim tamamen değişti. Sesi de en az şiirleri kadar güzeldi ve çok güzel okuyordu şiirlerini. Zaten şiir, birinden dinleyice daha etkileyici geliyordu keşke…devamıŞiir kitaplarını okumayı sevmediğimden bahsettiğim uzun bir yorum yazmıştım fakat Ahmed Arif'in kendi sesiyle seslendirdiği şiirlerini dinleyince fikrim tamamen değişti. Sesi de en az şiirleri kadar güzeldi ve çok güzel okuyordu şiirlerini.
Zaten şiir, birinden dinleyice daha etkileyici geliyordu keşke bu yöntemi kitabı okuduğum sırada da yapsaydım.
Öncelikle Ahmed Arif'ten bahsedelim; gerçek adı Ahmed Hamdi Önal olan şairimiz 1927' de Diyarbakır'da doğmuş bu yüzden de yaşadığı bölgeden kaynaklı olarak şiirlerini daha çok toplumcu gerçekçi anlayışla yazmış.
1948 - 1951 yılları arasında Ankara Dil ve Tarih Coğrafya fakültesi'nde, felsefe bölümünde öğrenciyken Türkiye Gençler Derneği'ne üye olmuş, bu dernek o dönemlerde Türkiye Komünist Partisi'nin gençlik düzeyinde çalışan legal kuruluşlarından biridir. Çalınan bir şiirini komünist bir adama yazdığı bahane edilerek sorguya çekilmiş ve sonra da serbest bırakılmış hatta sırf bu yüzden Dışişleri Bakanlığı'nın eleman almak için hazırladığı sınavı kazanmış ama işe alınamamıştır.
1951 solcu tevkifasıyla dokuz gün işkeceye maruz kalmış ve kendisinden, para toplayarak komünistlere yardım ettiğine dair bir belge imzalatılmış daha sonra da işkenceleriyle ünlü Sansaryan Han'ına gönderilmiş.
Sansaryan Han'ında 9 numaralı güneşin bile girmediği o hücrede kesin olmamakla birlikte en az 128 gün kalmış zaten daha sonra yapılan işkencelere, kafalarındaki belli belirsiz seslere dayanamamış ve damarlarını kesmeye yeltenmiş.
Sanırım en etkilendiğim kısım annesinden geldiğini zannetiği telgraftı.
"Baban öldü, cenaze yerde kaldı, ben oralara gelemiyorum. İmza: Annen Arife (...)"
Bu haberi alır almaz yine kendinden geçmiş ve şans eseri ölümden kurtulmuş. Daha sonra da bu mektubun düzmece olduğunu öğrenmiş. Düşünüyorum da o anki çaresizliği, elinden bir şeyin gelmeyişi, annesini yalnız bıraktığını zannetmesi... Çok kötü bir durum gerçekten.
Yargılanır ve 38 aydır tutuklu olan Ahmed Arif, bu cezayı fazlasıyla çektiği için 7 Ekim 1954'te tahliye edilir...
Şiirlerini okurken şairin ne kadar zorlu bir hayat yaşadığını hissedebildim Cemal Süreya Ahmed Arif için "Her şairin konuşma tarzıyla (hatta yüzüyle) şiiri arasında bir yakınlık, bir benzerlik vardır muhakkak; ama konuşmasıyla şiiri arasında bu kadar bir özdeşlik bulunan bir şaire ilk kez Ahmed Arif'te rastlıyorum. Onun şiiri, konuşmasından alınmış herhangi bir parça gibidir; konuşması ise, şiirin her yöne doğru bir devamı gibi bir bakıma oral (ağza ilişkin) bir şiirdir onunki." demiş ben de şiiri okurken farkında olmadan Cemal Süreya gibi düşünmüştüm şiirlerini samimi ve konuşuyormuş gibi bir üslupla yazmıştı.
Geçen sene Ahmed Arif'in müzesine gittğimde bu bilgilerin hiçbirini bilmiyordum şimdi tekrar gitsem daha çok etkilenirim diye düşünüyorum o zaman Diyarbakır'a gittikten sonraki ilk işim, bu müzeyi ziyaret etmek olacak.
"Kaç yol ağlamaklı oluyorum geceleri...
Nasıl da almış aklımı,
Sürmüş, filiz vermiş içimde sevdân,
Dost, düşman söz eder kendi kavlince,
Kınanmak, yiğit başına.
Bu, ne ayıp ne de yasak,
Öylece bir gerçek, kendi halinde,
Belki, yaşamama sebep...
Evet, ağlamaklı oluyorum, demdir bu.
Hani, kurşun sıksan geçmez geceden,
Anlatamam, nasıl ıssız, karanlık...
Ve zehir - zıkkım cıgaram.
Gene bir cehennem var yastığımda,
Gel artık..."