Spoiler içeriyor
Chris,Gordon,Teddy ve Vern küçük bir kasabada yaşayan,kısa süre sonra da ortaokula başlayacak olan çocuklardır. Bu dörtlünün yedikleri içtikleri ayrı gitmez. Chris gruplarının lideridir. Belalı bir çocuk olarak görülür. Gordon mükemmel abisinin gölgesinde büyümüş bir çocuktur. Fakat abisinin birkaç ay önce…devamıChris,Gordon,Teddy ve Vern küçük bir kasabada yaşayan,kısa süre sonra da ortaokula başlayacak olan çocuklardır. Bu dörtlünün yedikleri içtikleri ayrı gitmez.
Chris gruplarının lideridir. Belalı bir çocuk olarak görülür. Gordon mükemmel abisinin gölgesinde büyümüş bir çocuktur. Fakat abisinin birkaç ay önce ölmesiyle ailesinin gözünde iyice görünmez olmuştur. Hikayeler yazmayı ve bunları arkadaşlarıyla paylaşmayı çok sever. Teddy akıl hastanesinde yatmış deli bir babanın “tuhaf” oğludur ve Vern de biraz muhallebi çocuğu olarak görülür.
1957’nin sıcak yazı her zamanki gibi ilerlerken kasabadan bir çocuğun kayıp olduğu konuşulmaya başlar ve Vern de kasabanın büyük çocuklarından cesedin yakınlardaki bir ormanda olduğuna kulak misafiri olur. Dört çocuk 50-60 km yürüyerek ormana gidip cesedi bulmaya ve kahraman olmaya karar verirler.
Romanını okumadım. Ama Stephen King’in hikayeye aslında kendi çocukluğundan şeyler eklediğini okudum. Tıpkı çiçeği burnunda yazar Gordon gibi o da tam o yaşlarda hikayeler yazmaya başlamış. Ve kaybolan ama aslında tren çarptığı için ölen çocuk Ray gibi kendi küçüklüğünde de tren kazası geçirerek ölen bir çocuk varmış. Bu arada bu filmle hiç benzemiyor ama aklıma nedense River’s Edge filmi geldi. Orada da bir genç kasabadaki nehrin kenarında bir ceset buluyordu. Gençler cesede bakmaya gidip duruyordu. İçlerinden biri de o çürümüş cesede bakarak yaşadığını hissediyordu.
Film, King’in çoğu eseri gibi korku veya gerilim türünde değil. Bu kurguda önemli olan şey yolculuğun ta kendisi. Yani filmde,ormanda yaşanan bir gizem falan anlatılmıyor. Bu arada hikayeyi Gordon anlatıyor.
Orjinali de böyle mi bilmiyorum yolculuk aslında biraz sönüktü. Fakat ben buna rağmen filmi beğendim. Yol boyunca kendi aile durumlarıyla,korkularıyla vs yüzleşiyorlar. Akıllarının bir köşesinde ise hep ceset ve kendilerini ispatlama çabası var.
Filmdeki en güçlü şey Gordon ve Chris’in arkadaşlığıydı herhalde. Dördü de birbiriyle iyi arkadaş ama bu ikisinin arasındaki şey çok derindi. Düşünsenize,Gordon hep babası tarafından görmezden gelinmiş. Chris de çıkıp “Keşke ben senin baban olsaydım” diyor.
Yani ona hak ettiği değeri vermek için. Şöyle bir şey de var ki Gordon aslında diğer üçünden farklı bir geleceğe sahip. Aralarından sadece onun üniversiteye gönderileceğini biliyorlar. Diğer üçü ailelerinin durumu vs yüzünden meslek okullarına gönderileceğinin farkında.
Söylemeden de edemeyeceğim ama kasabanın liselileri (ya da belki de daha büyüklerdi,bilemedim) ne kadar leş çocuklardı. İliklerime kadar nefret ettim onlardan.
Gelelim oyunculuk kısmına. Genel olarak hepsi iyiydi. 40 yıllık içici gibi nasıl sigara içmişler öyle. Fakat River Phoenix’in performansı hepsinden birkaç sınıf yukarıda. Kaybına hep çok üzülmüşümdür. Şuan hayatta olsa kim bilir nerelerde olurdu River,düşünmeden edemiyorum. Bu filmde de küçük yaşına rağmen nasıl etkileyici bir iş çıkarmış.
Şimdi spolu kısımda biraz içimi dökmek istiyorum***
Chris’in hayali aslında hep bu kasabadan kurtulmak. Gelecekte bu kasabadan kurtulup üniversiteye gidebildiğini ve hatta avukat dahi olduğunu öğreniyoruz. Fakat araya girdiği bir kavga da öldürülüyor...film aslında Gordon’ın onun ölüm haberinin verildiği bir gazete haberini okumasıyla başlıyor. Ve sonra 57’nin yazını anlatan o hikayeyi yazıyor. Hayatı boyunca hiç 12 yaşında kurduğu o arkadaşlıklar gibi arkadaşlıklar kuramadığını fark ediyor...Birgün hepsinin yolları tamamen ayrılmış ama o son günü kimse fark etmemiş.
Diğer izleyenleri bilemem ama ben duygulandım. Film Gordon’ın kendi 12-13 yaşındaki çocuklarıyla tekrar çocuk olup oynadığı bir sahneyle bitiyor.