"𝘉𝘪𝘳 𝘴𝘢𝘣𝘢𝘩, 𝘤̧𝘰𝘬 𝘦𝘳𝘬𝘦𝘯 𝘷𝘢𝘬𝘪𝘵𝘵𝘦, 𝘢𝘯𝘯𝘦𝘮 𝘰𝘥𝘢𝘮𝘢 𝘨𝘦𝘭𝘥𝘪, '𝘚𝘢𝘯𝚤𝘳𝚤𝘮 𝘣𝘢𝘣𝘢𝘯 𝘰̈𝘭𝘥𝘶̈.'𝘥𝘦𝘥𝘪. '𝘠𝘪𝘯𝘦 𝘮𝘪...' 𝘥𝘦𝘥𝘪𝘨̆𝘪𝘮𝘪 𝘩𝘢𝘵𝚤𝘳𝘭𝚤𝘺𝘰𝘳𝘶𝘮." Uzun zamandır okumak istediğim ancak kitap isimlerinden dolayı bir türlü elimin gitmediği yazarlardan biri Jean-Louis. Pek fazla kitabını görmedim şimdiye kadar ama gördüklerimin hepsi fazla…devamı"𝘉𝘪𝘳 𝘴𝘢𝘣𝘢𝘩, 𝘤̧𝘰𝘬 𝘦𝘳𝘬𝘦𝘯 𝘷𝘢𝘬𝘪𝘵𝘵𝘦, 𝘢𝘯𝘯𝘦𝘮 𝘰𝘥𝘢𝘮𝘢 𝘨𝘦𝘭𝘥𝘪, '𝘚𝘢𝘯𝚤𝘳𝚤𝘮 𝘣𝘢𝘣𝘢𝘯 𝘰̈𝘭𝘥𝘶̈.'𝘥𝘦𝘥𝘪.
'𝘠𝘪𝘯𝘦 𝘮𝘪...' 𝘥𝘦𝘥𝘪𝘨̆𝘪𝘮𝘪 𝘩𝘢𝘵𝚤𝘳𝘭𝚤𝘺𝘰𝘳𝘶𝘮."
Uzun zamandır okumak istediğim ancak kitap isimlerinden dolayı bir türlü elimin gitmediği yazarlardan biri Jean-Louis. Pek fazla kitabını görmedim şimdiye kadar ama gördüklerimin hepsi fazla 'depresif' olduğundan kaçınıyordum bir tık. Geçen gün de ruh halini yakalamışken, daha da buhranlara girmek için bu kitabı sipariş vermiştim;sonuç şu ki, hayal kırıklığı.
Zor şeyler yaşamış olan yazarların (ya da herhangi bir kişinin fark etmez) biyografisini okumayı çok seviyorum çünkü hayatın kötü şeyler yaşasak da bitmediğini, çabalayarak bir yerlere varabileceğimizi ya da en azından kendimizi anlamlandırabileceğimizi görebiliyorum. Hatta sadece kendini anlamlandırabilmek daha doğrusu kendini tanıyabilmek o kadar musahhar hissettiriyor ki günün birinde kendimle tam olarak özdeşleşebilme umudumu da arttırıyor. Fazla uzattım, sonuç olarak bazı şeylerin şuan yolunda gitmese bile, başka bir yola sapacağı veyahut yeni bir yol açacağını gösteriyor bana.
Kitabımız Jean-Louis'in otobiyografik bir anlatısıdır, isimden de anlaşılacağı üzere genel manada babası ile olan ilişkisi işlenir. Aslında kitabın tanıtım kısmında da yazdığı gibi bir çocuğun gözünden kahraman(!), koruyucu, şakacı, alçakgönüllü, 'sorunlu' bir imge olan baba anlatılır.
Baba imgesini soyut anlamda incelediğimizde birçok farklı noktaya değinebileceğimizi düşünüyorum çünkü hepimizin babası farklı. (Ya da aynıdır, kim bilir) En basitinden bir kız çocuğu ile bir erkek çocuğunun babaya bakışının arasındaki mutlak fark gibi. Burada bir kız çocuğunun babasından beklentileri gibi bir parantez elbette ki açmayacağım, yazarımız bir erkek ve onun bakış açısını anlamaya çalışacağım(pek mümkün olmasa da.) Dolayısıyla bir 'erkek' çocuğu gibi hissederek okumamızın önemli olduğunu hissediyorum bir noktada. Bunu Franz Kafka'nın Babaya Mektup kitabında da hissetmiştim, tabi o (bence) bu kitaptan çok daha üstün ve duyguları geçiren bir kitaptı ama sonuç olarak maalesef ki iki yazarımız da babasından mağdur. ('maalesef ki' kelimesini eklerken biraz düşündüm gerçekten üzüldüm mü diye zira başarılı yazarlarımız o dertten muzdarip olmasaydı, 'başarılı' olabilir miydi? Upuzun mevzular bunlar biz kitabımıza geri dönelim)
Kitapta neredeyse her sayfa için ayrı başlık atılmış durumda.( Babamı kaybettik, Babam ve Polonya ilh.) Açıkçası ben o işlenen olayların biraz daha uzatılması gerektiği taraftarıyım çünkü safi olayları yazarak okuyucuyu etkilemek pek güç bir mevzudur. Olayların karakterlerde oluşturduğu sonuçları ve yansımaları okumak, hem karakterleri kendimizle bağdaştırmamızı sağlıyor hem de kitap için zihnimizde veyahut kalbimizde ayrı noktalar açmış oluyor. Yani buradan anlamamız gereken şey ruhsal betimlemeleri okumak okuyucu ile yazar arasındaki ilişkiyi güçlendirir. (Zavallı Necdet kitabı bu yüzden favorilerim arasındadır, karakterlerin ruhsal tahlilleri o kadar iyi yapılmıştır ki empatiyi bırakın siz direkt karakterin yerine geçmiş gibi hissediyorsunuz.)
Kısa, canınız sıkıldığında açıp tek oturumda bitirebileğiniz tarzda bir kitap o yüzden çekinmeden listelerinize ekleyebilirsiniz. Klavyemi biraz fazla yorduğumu hissettim nedense bu yazıda, umarım sizi sıkmamışımdır. Hepinizin 30 Ağustos Zafer Bayramı'nı kutlar ve konuşmayı bitiririm.
👨👨👧"Babam onları komik bir hikaye anlatıyor olmalıydı. Etrafındaki insanların gülmesini görmekten mutluymuş gibi bir hali vardı, babam bir komedyeni olmalıydı. Babam neden bize çocuklarını hikayeler anlatmıyordu..."
👨👨👧"Mutluluk çok kolaydı. Babamın iyi davranması yetiyor, böylece annem mutlu oluyordu ve biz çocuklar da onunla birlikte mutlu oluyorduk.
Ertesi gün, babam eve geç vakitte çok yorgun bir halde döndü;artık iyi davranmıyordu, aynı baba değildi."
👨👨👧"Babam kırk üç yaşında öldü, ben on beş yaşındaydım. Bugün ondan daha yaşlıyım.Onu daha iyi tanımamış olmaktan dolayı üzgünüm.Bundan dolayı ona kızgın değilim. Şimdi büyüdüm, yaşamın zor olduğunu biliyorum ve hayatı daha dayanılır kılmak için 'kötü' yollara başvuran kimi daha hassas insanlara kızmamak gerektiğini de."