Gün geçmiyor ki herhangi bir konu hakkında duyarlılık kazanmayalım her hangi bir duruma karşı empati kurmayalım…her türlü farkındalığımızı dünyaya kusmaya başlamayalım… Bazen düşünüyorum…artık duyarlılığını kazanabileceğim bi şey kaldı mı diye…sonra bi film bi kitap çıkıyor…ve böyle o kadar değişik bir…devamıGün geçmiyor ki herhangi bir konu hakkında duyarlılık kazanmayalım her hangi bir duruma karşı empati kurmayalım…her türlü farkındalığımızı dünyaya kusmaya başlamayalım…
Bazen düşünüyorum…artık duyarlılığını kazanabileceğim bi şey kaldı mı diye…sonra bi film bi kitap çıkıyor…ve böyle o kadar değişik bir meseleye karşı duyarlılaşma misyonunu üstlenmiş oluyor ki…yaa diyorum acabaaa…ne bileyim bu kadarı bir tık fazla mı…?hayatı yaşamaktan çok hayatta karşıma hiçbir şekilde çıkmayacak konulara karşı duyarlılık elde etmeye başladım…hayat kısa ve bu kadar duyarlılığı nereye sığdıracağım…?
Yani ne bileyim…mesela güneydoğu asyada 100 yaşının üstündeki insanların kabızlık problemlerine karşı duyarlı olmak istemem…ya da Almanya’da altın dişli makyevelist bir uyuşturucu satıcısının yaşamı boyunca karşılaştığı zorluklar beni pek ilgilendirmiyor…veya Amerikalı ünlü bir pop yıldızının kıl dönmesi serüvenini ve bu serüven boyunca yaşadığı sosyal izolasyon ve psikolojik sıkıntılar filan umrumda olmamalı…gerçekten bazı zamanlar bunun gibi şeyler sosyal mecralardaki değişik akımlar aracılığıyla gündemimi gayri ihtiyari meşgul edebiliyor…bense buna benzer konuların gündemimde kapladığı her saniye…kendimi emeklilikte yaşa takılan küskün bir keşişmiş gibi hissediyorum…
Ama çok şükür ki bazen önemli konulara karşı da duyarlılaşma akımı oluşabiliyor…bu aralar da bidiğiniz üzere sağlık sektörüyle alakalı ne varsa muazzam bir şekilde popüler…ve bu popülerleşme öyle küçük ve kitlesel bir popülerlik de değil…sosyo-ekonomik ve kültürel sınıfları aynı zamanda halkları ve ülke sınırlarını aşan global ve uzun süreli deli dehşet bi şey…dünya üzerinde yediden yetmişe herkes için ana gündem maddesi…
Mesela herkes evinde artık izopropil alkol ve hidrojen peroksitle biraz gliserin karıştırıp litrelerce dezenfektan yapmayı öğrendi…bazı iyi niyetli vatandaşlarımız tonlarca yapmış…sanıyorum halka dağıtacaklardı…ama polisler baskın filan yapıyorlar…yazık değil mi iyi niyetli vatandaşlarımıza…o kadar gönüllerinden kopmuş hazırlamışlar…
İnanılması güç ama insanlar ellerini yıkıyorlar…evet…bazı insanların ellerini yıkamayı öğrenmesi için binlerce insanın ölmesi gerekebiliyor…
Doktorların yaşamlarının ve meslek hayatlarının zorluklarına duyarlılaştık misal...sanıyorum artık doktorlara şiddet uygulamaya da bi süre ara verdik…insanlar sağlık çalışanlarını döverek bi nebze rahatlıyordu…şimdi bu kadar insan öfkesini nereye kusacak bilmiyorum…
Bu konuda hali hazırda devşirme doktor dizilerinden kaynaklı bir popülerlik vardı zaten…böyle olağanüstü yeteneklere sahip doktorların muhtemelen meslektaşlarının yüzde 99.99 unun hayalini bile kuramayacağı hastanelerde ve çalışma şartlarında muazzam işler başardığı diziler bunlar…gençler bu dizilerden heveslenip çalışıyor… tıp kazanıyor…muhtemelen hepsi okullarında muazzam başarı elde ederler ve eğitim dönemlerinde okudukları o kalın kitaplardaki bilgiler gerçek hayatla birebir uyuştuğu için dizilerdeki doktorlar gibi yüzde 0.01 dilime girip muazzam başarılara imza atan havalı doktorlar olurlar…
Dizimizdeki doktorun da okul hayatı muazzam başarılı geçmiş…ama olaylar bi tık farklı yalnız...acaba neden...?
1917 yılında Moskova’daki tıp okulundan bütün derslerden tam puan alarak mezun olan genç doktorumuz….büyük hayaller ve kariyer beklentilerine rağmen kışın ve hiçliğin ortasında en yakın medeniyet belirtisinden verstlerce uzaklıkta bir köyde mesleğe başlıyor…ve mesleğe başladığı ilk günden itibaren kan ve irinin içinde kalan doktorumuz neredeyse ezberlediği tıp kitaplarının hiçbir şekilde kendisine yardım edemediğini farkediyor…beklentileriyle bi nebze bile karşılaşamadığı bu berbat ortamda her şey anlamsızlaşmaya başlıyor ve doktorumuz zamanla gerek hastaların yaşamı konusunda gerek kendi hayatı konusunda düşüncesiz birçok kararlar alıyor….biz de bütün bunları zaman zaman doktorumuzun gelecekteki halinin olaylara müdahil olduğu şizofrenik bir ortamda ve kara mizahın kol gezdiği bir atmosferde izliyoruz…
Rus yazar Mikhail Bulgakov’un otobiyografik çalışmasından uyarlanan dizimiz toplamda dörder bölümden oluşan iki sezondan ibarettir…üstelik her bölüm 20-25 dakika civarı… yani mini dizi de diyebiliriz…pek zamanınızı almayacaktır…dizinin cidden çok değişik bir havası var...gerçekçi olayları ele alan değişik dizileri sevenler ve özellikle kara mizah düşkünleri kesinlikle bu sağlamlıkta bir diziyi kaçırmamalıdır…