Bu kitap polisiye türüne başlamak için o kadar yerinde bir tercih olmuş ki bayağı sevdim hikâyeyi. Zaten türünün ilk örneklerinden biriymiş, kapalı oda olgusu gizem türünde tarihte ilk kez bu kitapta kullanılmış. Çağdaş polisiye türünün öncülerinden sayılmış ve bazı polisiye…devamıBu kitap polisiye türüne başlamak için o kadar yerinde bir tercih olmuş ki bayağı sevdim hikâyeyi. Zaten türünün ilk örneklerinden biriymiş, kapalı oda olgusu gizem türünde tarihte ilk kez bu kitapta kullanılmış. Çağdaş polisiye türünün öncülerinden sayılmış ve bazı polisiye yazarlarını da etkilemiş bir esermiş. Bu yazarlar içerisine Agatha Christie ve John Dickson Carr gibi isimler de dahilmiş.
Bunu söylemezsem içime dert olurmuş gibi hissediyorum. Kitapta Sherlock Holmes'ün adeta bir Fransız şubesi Rouletabille diye bir elemanımız vardı ki kitap boyunca ismini Ratatulli diye okuyasım geliyordu 😂 Neyseciğime söyleyip kurtulduğuma göre artık bu gereksiz detayı geçebiliriz ahshjsj
Okuduğum ilk polisiye roman olmasından mütevellit türünün diğer örnekleriyle kıyaslayamıyorum ama ortaya çetrefilli bir kurgu atarak sürükleyiciliği gayet güzel körüklemiş diye düşünüyorum.
Saldırının geçtiği yer, kapısı penceresi içeriden kilitli bir sarı oda. Odanın dışında iki görgü tanığı mevcut ama yalnız tek bir şeye şahit olmuşlar, bir sese... Silah sesi ve bir çığlık... "İmdat, katil var!" Bir hışımla kapıyı kırıp sarı odaya girdiklerinde gördükleri de tek bir şey, yerde kanlar içinde yatan bir kız. Peki ya, katil mi? Ortada yok. Ee, buhar olup uçmadı ya. Ama nerede? Duvarda bıraktığı kanlı el lekesi harici iz yok...
Kitaptaki tek çetrefilli olay bu sanırsanız yanılırsınız zira olayların durağanlaşmasına müsade etmemiş yazar ve şüphelinin ortadan ansızın buhar olup kaybolması hobisi olmuş. Şüpheliye hadi bir tuzak kurup yakalayalım diyorlar, tam ele geçirilecek derken herkesin dört bir yandan kovaladığı yerde birden puff, kovalayan herkes birbiriyle çarpışıyor, şüpheli yine elden kayıp gidiyor ama nasıl? Herkes şaşkın.
Kitabın sonuna kadar suçlunun kim olduğunu tahmin etmek ve tüm olaylara mantıklı bir açıklama getirebilmek bence zordu, aklımdan bir an geçmişti, bir ufak esinti gibi acaba mı, o mu diye ama olayın böyle çözülebileceğini hiç düşünmemiştim. Bu açıdan kitap sonuyla da hoşuma gitti.
Şunu da belirtmeliyim ki günümüz bakışıyla hikâyede yavan bulunabilecek yerler vardı ama 1890-1900'lerde bir kadının kaygı duyabileceği şeyler olarak düşününce bana mantıklı gelmişti, gerçi bunlar günümüzde de bazı yerlerde karşılaşılabilecek kaygılardı. Bu açıdan benim hikâyede saçma veyahut yavan bulduğum bir yan olmamıştı.
Ama yine de sonu hafiften yavan kalıyordu zira böyle heyecanlı başlayan bir kitaba daha heyecanlı bir çözüm yakışırdı diye düşünüyorum. Bu sona rağmen hikâyeyi okumak ve olaylar peşinde sürüklenmek gayet güzeldi.
Bir de bu kitabın devam serisi de varmış, diğer kitaplarını da merak ettim doğrusu. Zaten hikâyenin bir devam bağlantısına ışık yakarak yine merakta bitiyordu kitap.
Ayrıca hikâyesi, 1949 ve 2003 yıllarında sinemaya da uyarlanmış. 2003 yapımı Sarı Odanın Esrarı (Le Mystère De La Chambre Jaune) ve devamı 2005 yapımı Siyahlı Kadının Parfümü filmlerini de bir ara izlemeyi düşünüyorum.
8/10
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐☆☆
------------------------------------------------------------------------
📌Sf 17
"İzler hakikatin göstergesi olduğunda, insan arkasında bu kadar çok iz bırakmaz!"
📌Sf 79
"Fazla mantık yürütüyorsunuz... Gözlemlerinizin size yol göstermesine pek izin vermiyorsunuz..."
"Siz mantığı bu kadar hoyratça kullanırsanız, size bir oyun oynayabilir."
📌Sf 163
"Onu kurtarmalı!.. Onu kendisine rağmen kurtarmalı!"
📌Sf 198
"İnsanlar dostlarını ancak böyle önemli durumlarda ya da tehlikeye atıldıklarında öperler! Öyleyse tehlikede miydim ben de?"