İnsanlığın başından sonuna kadar sorulan sorulardan bir tanesidir "ben kimim, ne yapıyorum" Sahi, bunu bende bazen kendime çok sorardım ama vazgeçtim. Hayatın bir değerinin olduğu hakkında konuşup dururdum. Ne de olsa bir hayatımız var, yaşayayıp duralım. Ezelim, çiğneyelim, rezil, kepaze…devamıİnsanlığın başından sonuna kadar sorulan sorulardan bir tanesidir "ben kimim, ne yapıyorum" Sahi, bunu bende bazen kendime çok sorardım ama vazgeçtim. Hayatın bir değerinin olduğu hakkında konuşup dururdum. Ne de olsa bir hayatımız var, yaşayayıp duralım. Ezelim, çiğneyelim, rezil, kepaze edelim kendimizi ve şu kısacık hayatımızı ama ne uğruna! Önceleri ne uğruna diyemiyordum, umrumda bile değildi değerler, hisler ve sözler. Yalanlarım, kötülüklerim havalarda uçuşurdu ama ne de olsa kimse bilmez, kimse duymaz, kime ne! Hayat benim değil mi? Sanane! Aslında kibrimizin ve onun seviyesinin o kadar aşağılık, o kadar iğrenç bir noktada olduğunu anladığımda küçük de değildim. Büyüktüm, fikrlerim vardı ve zikirlerim de kibrimi destekledi. İnsan ne affetmeyi biliyor ne de affedilmeyi kabullenebiliyor, bunu anladım. Kendimi bazen asla affedemiyorum, bazılarını ise hiç affetmeyeceğim. Elbet zamanla unutulur, zamanla silinir bütün fikirler sanar insanoğlu ama hepsinden bir ders çıkarıp yoluna devam etmek sahiden de silmek midir bütün bu olanları, düşünürüm. Bazen hayat sizden çok şey alır, anlamazsınız suçunuz nedir, imtihanınız neyledir ama hiç mi imtihanın bir kurtuluşun emaresi olduğu aklımıza gelmez! Neden gelmez anlamam, etmem ama kendim için bir kurtuluş olduğu gözüyle bakmaktan başka bir çarem yok sanırım. İmtihanımı suçlarım kimi zaman, yaradana seslenirim "neden ben!" diye. Anlamam, bilemem neden bana yaşattı, neden çıkardı ve getirdi bunca rezil insanı hayatıma. Bunları yaşayarak mı kendimi yaratmamı istedi, bunlarda boğulmamı mı çözemem. Cihanı alemin sırrını, yaradanı, bu toprağın bereketini, havanın ruhunu, suyun hayatı idame ettirişini sormak bana mı kaldı! Ben kimim, neyim, ne oldum da bunları sorgular hale gelip baş kaldırdım. Pervasızca öten bülbül gibi susmazdı dilim, herkese söz, ne ettiysen et ve yeter ki çöz! Bir bildiğim buydu, ne söz ettirir ne de susmayı bilirdim. Kafamda 40 alim olup tek cahili yenemedim ya, ah o cahil ah. Günler gelir, günler geçer. Elbet unutulur, elbet gidilir ama öz ve hakikat tek gerçektir. 40 alim oldum kafamda, bir nefsimi yenemedim ya, belki de tek gerçektir hayatımın özü, anlamı. Ah o iğrenç nefsim, ah... Diğerlerini görüp, kendini onlardan daha da üstün tutan nefsim, ezildikçe daha da ezen nefsim, kötülükten kötülüğe koşarken daha da hızlanan ve asla yorulmayan nefsim. Çok düşünüp ettim, nefis nedir ve var mıdır diye. Sahi ya, yaptığım iyliklerin eseri midir nefsimi yenişim, olmayan şeyi bahane edip kendime, yokluğunu yendiğim şeyle ödüllendirdiğim çaresizlik aracım mıdır? Nedir bu illet bilemedim gitti.
Bazen sevgiyi düşünürüm. Becerebilir miyim, saf ve temiz hissettirir miyim, yapabilir miyim, bu kadar kaotik düşüncelerle temiz, berrak bir hissi, duyguyu filizlendirebilir miyim, bunlardan da öte hak eder miyim diye. Ruhumun, kalbimin vereceği kararlardan korkar oldum artık. Kulaklarımın ilk kez duyduğu şeyleri son bir kez daha kaldırmaya ikisinin de ne mecali var, ne de isteği. Bir taraftan etrafıma bakıyorum, dünyaya. Seven ve sevilenden farkım yok. Onlarda insan, bende. Onlar da yalan söylüyor, bende. Peki ya neden korkuyorum, neden çekiniyorum, neden kaçıyorum bilmiyorum. Sokakta yürüyen ve hayatı boyunca kimseye tek bir iyiliği dokunmamış, yaptığı şeyler yüzünden de bir kez bile pişmanlık duymamış, kendini affetmemiş basit yaratıktan ne farkım var ki benimde? Sevmek ve sevilmek çok kolay sanarız, sonsuz ve ilelebet diye düşünürüz ama hepsi hayal ürünü. Biz kimiz ki sevilmeyi layık görüyoruz kendimize. Saf bir sevgiyi kim hak etmiş ki sen, ben ya da o hak etsin. Öfkemiz, nefretimiz, kinimiz, kustuğumuz ve kusmaktan da bıkmadığımız fesatlığımız var iken kimiz ki biz, kimiz. Nasıl olurda kabul etmesek bile bu kadar iğrenç bir varlık iken yaratandan gelen saf ve kirlenmemiş duyguyu isteyebiliyoruz kendimize anlam veremiyroum. Ellerime bakınca toz görüyorum, kir görüyorum. Bir de utanmadan sevgi mi görmeyi bekliyorum. En azından bunu söyleyebilecek cesaretim olduğunuda biliyorum, diğerlerinden farklı olduğumuda. Kendini amaçları ve istekleri doğrultusunda bu duyguyu şekillendiren bütün o insanlıktan olmadığımıda. En az onlar kadar kirli, onlardan da katbekat temiz olduğumuda. Temiz olup da vicdanımın susmamasını da bilirim, onların sesi çıkmaz iken benimki hiç susmaz. Şimdi ben miyim kötü bilmem, anlamam. Kim haklı, kim haksız artık ne biliyorum, ne de bilmek istiyorum.
"Aynı atın yürüyüşü bir rahat gelir bana, bir rahatsız; aynı yolu bir uzun bulurum, bir kısa; aynı biçim bir hoşuma gider, bir zıddıma.
…
Bugün sevindiğim şeye yarın üzülebilirim. İçimde durmadan değişen, ele avuca sığmayan bir sürü duygu."
Der Montaigne ve ekler: "İnsan her yerde hep o insandır ve bir insanın özünde soyluluk olmadı mı, dünyanın tacını giyse yine çıplak kalır"
Şimdi kendime baktığımda o tacı takıyor muyum bilmiyorum, çıplak mıyım hiç bilmiyorum. Ruhumu ve irademi terbiye etmek beni iyi mi yapiyor onu da bilmiyorum. Gerçi ne terbiyesi, gün be gün böyleyim diye rahat hissediyorum. Daha da çok istiyorum. Yine de sadece tek bir şey biliyorum sanırım. O da manevi huzuru bulamadığım, ruhumun beni yiyip bitirmesi. Uçsuz ve bucaksız bu dünyada en ufak bir yol görmemek... Bütün bunlar beni daha da kötü yapıyor. Bazen sırf bu düşüncemi yaradılışımızın cılızlığına bağlıyorum. O kadar güçsüzüz ki aslında, iyi bir amaç için kötülük yapıyoruz ve bunu da şartlara bağlıyoruz. Aslında ne rezil, ne utanmaz insanlarız ama asla kabul etmiyoruz. Ne sevgimiz var, ne de şefkatimiz. Bitmek bilmeyen kibir ve nefret yüzünden başkalarının kötülüğünden zevk alıyrouz. Hepsini geçtim, kendimize yaptığımız kötülüğe duyarsız kalıyoruz. Buraya kadar okuyan kişi olacağını düşünmüyorum ama sizlere bir soru sormak istiyorum. Sahi ya, biz mi kotüyüz yoksa bizi kötü yapan elimizde olmadan geldiğimiz bu dünyanın imtihanımı, önümüze bir anda sundukları mı? Hepsinden ziyade rezziklik üstüne rezziklik abidesi olan nefsimiz mi?
Umarım ilk başta kendimden başlayarak iyi bir insan olma yolunda emin adımlarla gider, ruhumu besleyebilecek bir araç, sevgi, düşünce, uğraş (artık ne olursa) bulabilirim. Umarım sizlerde hayatın değerini, sözlerinizin değersizliğini değerleştirmeyi, tam manası ile iyi bir insan olabilmeyi başarırsınız. Sevgiler, saygılar...