Yerden ve gökten anbean durmaksızın suların dört bir yandan dövdüğü, tuzlu suların hiddetle sarstığı bir gemide bir grup adam özgürlükleri uğruna kanlı bir isyan başlatırsa neler olur... Filmimizin konusu gerçek bir olaydan, 1839 yılında yaşanan aynı isimli gemi isyanından alınarak…devamıYerden ve gökten anbean durmaksızın suların dört bir yandan dövdüğü, tuzlu suların hiddetle sarstığı bir gemide bir grup adam özgürlükleri uğruna kanlı bir isyan başlatırsa neler olur...
Filmimizin konusu gerçek bir olaydan, 1839 yılında yaşanan aynı isimli gemi isyanından alınarak bunun üzerinde işlenmiş, açılışı böyle kaotik bir sekansla başlıyor ve film, hikâye boyunca aynı sorular etrafında dolanıyor.
İnsanın özgürlüğünü çalanlara, ona zulmedenlere karşı savaşması en doğal hakkı değil midir? Peki bu hakkın renk ayrımı olabilir mi... Nefsi müdafaa bir kesim için hep mi suç olmalı...
Film, 19. yüzyılda bir grup siyahinin köleliği reddederek ayaklanışını, isyanlarını ve yakalandıklarındaysa mahkeme sürecini ele alıyor. Yani film, daha çok mahkeme sıralarında geziniyor ve ana tema da insan tanımının nasıl olacağına karar vermek üzerinde dolanıyor.
Film geneliyle güzeldi, hissiyatı kuvvetliydi. Zaten direkt açılışı kan, revan, vahşetle başladığından anında içine çekip bir şok etkisi yaratıyordu. Filmin bu açılış kısmı, bir bakıma siyahi insanların köleleştirilmek için kaçırıldıklarında yaşadıklarına benzer bir şaşkınlık hissinin bizleri de sarmasını sağlamış.
Ayrıca sinematografik olarak sahnelerde ellere odaklanması hoşuma gitti. İnsanların o ellerle neler yaptıklarını, verdikleri zulümleri, mücadeleleri yansıtması açısından güzeldi. Genel olarak kamera açıları da etkileyiciydi zaten.
Filmde, sanıyorum iki avukat üzerinden ele alınan bir çatışma da mevcuttu. Genç avukat, daha yolun başında ve hırslıydı. Ama yaşlı olan baştakilerin çıkarlarına göre hukuku yanıltabildiğini, istedikleri kararları verdirtebildiklerini görmüş ve bunun sonucunda sanki yılmış, bir bıkkınlık havası vardı. Düzene küsmüş, kabuğuna çekilmiş gibiydi.
Oyuncu kadrosuna da özellikle değinmeli ki fazlasıyla sağlam, dolu dolu bir kadro karşılıyor bizi ama oyunculuklar böylesi şahaneyken yine de sanki senaryoda bazı karakterlerin derinine inilememiş, iç dünyaları tam yansıtılamamıştı. Bu da karakterleri özümsememizin, onlarla bağ kurabilmemizin önüne engel örüyordu.
Filmde eksik bulduğum en belirgin yansa Cinque'nin önceki yaşamıydı. Yani olayların başlangıcını gördüğümüzde bir empati hissiyatı kuvvetleniyor ama tam mânâsıyla kaybettiği özgürlüğü, köyündeki yaşamını görseydik, bence filmin son sahnesinin hüznü daha bir derinden etki ederdi diye düşünüyorum.
Bu arada İspanyol gemisi Amistad'ın kelime anlamı dostlukmuş. Dostluk örtüsü ardında gizlenerek gelen zulüm gibi... fazlasıyla manidar...
8/10
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐☆☆