Tetikleyici sayılabilecek psikolojik bi' drama izledim bugün. Film ekseriyetle ailenin oğlu Conrad'a yönelik olsa da onun üzerinden ebeveynlerinin de ruh haline tanıklık ediyoruz. Büyük oğullarını bir deniz kazasında kaybeden aile, artık hayatlarını normal düzene sokmak istemektedirler. Daha doğrusu bunun için…devamıTetikleyici sayılabilecek psikolojik bi' drama izledim bugün. Film ekseriyetle ailenin oğlu Conrad'a yönelik olsa da onun üzerinden ebeveynlerinin de ruh haline tanıklık ediyoruz.
Büyük oğullarını bir deniz kazasında kaybeden aile, artık hayatlarını normal düzene sokmak istemektedirler. Daha doğrusu bunun için adım atmak isterler. Ailenin küçük oğlu, yani Conrad abisinin ölümünden kendini sorumlu tuttuğu için intihar etmeye kalkmış ve bir süre psikiyatri servisinde tedavi görmüştür. Evine yeniden dönen Conrad hem hayata yeniden dönmek hem de kendisinden nefret ettiğini düşündüğü annesinin sevgisini kazanmak için çaba göstermeye çabalar.
Film bize intihar ve hastane kısımlarını izletmiyor, direkt Conrad'ın yeniden evine döndüğü kısımlardan almış. Yani bu kadar durgunluğun arasında bir de bunları gösterip daha fazla durgunlaştırıp kendini pek acındırmıyor.
Biz olup bitenleri olayın nedenini, sebeplerini Conrad'ın terapistiyle olan konuşmalarından, etrafına verdiği tepkilerden, ebeveynlerinin davranışlarından ve sözlerinden anlayabiliyoruz. Çok çok nadir sert çıkan bir film olsa da durgun olan psikolojisini neredeyse hiç bozmadan bir çizgiden ilerlemiş.
Her ne kadar geçmişte olup bitenleri göstermeyi tercih etmese de abinin nasıl öldüğünü kısaca da olsa göstermeyi ihmal etmemişler. Eh tabii bunu da yine Conrad'ın anılarıyla görüyoruz. Abinin ölüm sahnesini de göremeseydik, kendi kendine problemler çıkaran bi' ergen olarak görebilirdik evin oğlunu ya da görebilirdim. O sahne ve tüm parçalarla beraber film biraz daha anlam kazandı.
Aileden birini yitirmenin aileyi nasıl oradan oraya savurduğunu ve yaşanılan psikolojiyi film o kadar iyi ve o kadar samimi vermiş ki etkilenmeden edemedim. Sıradan İnsanlar ismi anlamlı geliyor bu noktada. Çünkü sıradan bir hayat yaşıyorlar, acılarından sonra aynı sıradan hayata devam ediyorlar, tıpkı diğerleri gibi. Fakat içlerinde derin fırtınalar kopuyor, kapanmayan, kapanmayacak olan yaralar açılıyor. Sıradan İnsanlar'ın sıradan olmayan acıları...
Conrad'dan çok bahsettim, yani çok bahsetmedim ama sanırım bu kadarı yeterli. Anne Beth ve baba Calvin hakkında konuşmak isterim biraz da. Anne ölen oğlunu daha çok sevdiği için -belki bu sadece Conrad'ın ve Conrad'ın etkisinde kalan Calvin'in düşünceleriydi, tam tersi olsaydı abisi kurtulup Conrad ölseydi bu sefer anne o oğlundan uzaklaşacaktı- Conrad'a yardımcı olamaz, yakınlık kuramaz. Anne ve oğlun arasında bizim pek görmediğimiz ama hissettirilen sessiz bir çatışma, bağrışma var aslında. Babaya yani Calvin'e gelirsek de pasif karakteri onu geri plana atıyor. Oğlunun ve karısının arasında kalmış, ölen oğlunun acısını tam yaşayamamış ve aileyi ayakta tutmak için çabalıyor. Herkes bir şekilde kaçarken ya da öfkesini dışarıya vururken baba ne kaçabiliyor ne öfkelenebiliyor. Ne acı...
Calvin'in Beth'e oğullarının cenazine giderken neden giydiği kıyafetle bu kadar ilgilendiğini sorduğu sahne basit ama etkileyiciydi. Gerçekten önemli miydi yani? Beth'ten mantıklı bir cevap almak isterdim. Galiba bazı soruların cevapları olmuyor.
Finale yakın hüznünü yükseltip, son patlamasını yaptı ve yeniden sakinleşti. O hüzün ve patlamada çok uzun sürmedi. Tüm derdini bir şekilde döktü. Tabii sıkmadan, boğmadan, uzatmadan.