Balzac'tan okuduğum ilk eser oldu. Kitabı okurken ''acaba Balzac'ın kalemini tanımak için ağır bir eser mi seçtim?'' diye düşündüm. Tabii diğer eserleri hakkında fikir sahibi olmadığım için bu sorunun cevabını veremedim ama bu kitaba özgü bir ağırlık olduğunu düşünmüyorum, zannederim…devamıBalzac'tan okuduğum ilk eser oldu. Kitabı okurken ''acaba Balzac'ın kalemini tanımak için ağır bir eser mi seçtim?'' diye düşündüm. Tabii diğer eserleri hakkında fikir sahibi olmadığım için bu sorunun cevabını veremedim ama bu kitaba özgü bir ağırlık olduğunu düşünmüyorum, zannederim ki Balzac'ın dili ağır, anlatımı derin.
Kitap anlatıcının okuldan arkadaşı olan ve aykırı bir kişiliğe sahip Louis Lambert'in biyografisi niteliğinde. Fakat karakterin neler yaptığından yaşayışından ziyade zihnine, düşüncelerine odaklanıyor. Anlatıcı Louis Lambert'in fikirlerini dile getirdikçe bi' hayranlık duydum ve tuhaf bir eziklenme hissettim. Çünkü bazı düşünceler anlayamayacağım ya da üstüne kafa yoramayacağım kadar derindi. Kitap Balzac'ın çocukluğundan izler taşıyormuş sanırım. Louis Lambert karakteri kurgu mu gerçekten yaşamış mı biri onu pek anlayamadım. Fakat bu derin düşüncelere sahip olmak için o kişi olmak gerek sanırım. Belki de Louis Lambert, Balzac'ın ta' kendisidir.
Kitap her şeyin üzerinden felsefe yapmış. Gerçi felsefede tam olarak bu. Her şeyi sorgulamak, hiçbir şeyi tam olarak kabullenmemek, daima sorgulamak, daima konuşmak. Din üzerine konuşuyor, insani davranışlar üzerine konuşuyor, bilinç, istekler üzerine konuşuyor. Aşkın bile felsefesini öyle bir yapıyor ki belki de zihninizdeki aşk tanımına yeniden baktırabilecek şekilde.
Kitap ilk başta kendini bir şeyleri alıştırıp daha sonra ağırlaşacak şekilde ilerlemiyor. Tam aksine ilk sayfadan itibaren derinlemesine dalıyor felsefesine. Ağır, zor bir şeyler okuyacağınızı anlıyorsunuz. Her ne kadar zor desem de kendine çeken bi' tarafı da var kitabın. Okumaya başlayınca elimden pek bırakmak istemedim. Normalde geceleri -uyumadan önce- çok kitap okumayı tercih etmem ama bu kitabı bir an önce bitirme isteği duyduğum ve işte okumak istediğim için okuyup bitirdim.
Maddeyi sorguluyoruz önce, maddeden ruha bir yolculuk yapıyoruz. Ruhu tanıyoruz, ruhu tanımaya çalışıyoruz daha doğrusu. Daha sonra her şeyin özüne gidiyoruz, Tanrı'ya. Sorgulamaların en yücesi ve en derini...
İçsel ve dışsal varoluşun tekelinde bi' aydınlanma sunuyor kitap bizlere. Ne kadar aydınlanırız bilmem. En sonunda Louis Lambert'in dahiliğinin bütün sınırlarını aşıp, ince çizgiyi geçmeyi başarıp delirmesi o kadar anlamlıydı ki... Fakat ne delirme. Hâlâ o zihnindeki parlak düşüncelerden kurtulamayan, kimsenin düşünmediğini, düşünmeye cesaret edemediğini düşünen bir delirme. Dahice bir delilik. Balzac bunları yazdığına göre dahice deliren o olmalı. Deliren ama deliliğinin farkına varan mükemmel bir kalem. Kitap bütün sınırları aşıyor. Bütün tabuları, engelleri elinin tersiyle itiyor ve her şeyin özüne iniyor.
Tabii sadece felsefeden de ibaret değil. Bir eleştiri de sunuyor. Zamanın eğitim sistemini eleştirdiğini görüyoruz. Zamanın değil, her zamanın eğitim sistemi aslında. Öğrencileri bir kalıba sokmak isteyen, onların düşünmemesini sağlayan, aynı fabrikadan çıkmış, aynı düşünce kalıplarına sahip, insana baktığında yalnızca göz, kaş, burun gören insanlar yaratan eğitimi sistemini. Düşüncelerden ve her türlü duygudan uzak. Louis Lambert ne zaman kendi düşüncelerini dile getirse cezaya maruz bırakılıyor ve bu fikirlerini sadece anlatıcı olan arkadaşı ile paylaşabiliyor. Onu anlayan tek kişi de o. Lambert bu kadar sınırlandırılmasaydı ve sınırlandırıldıkça aykırı kimliği daha da coşmasaydı, daha da bir şeylerin üstüne gitmeseydi delirmeyi başarır mıydı bilmiyorum? Eh bazen delilikte bir başarıdır. Delirmek gerekir. Herkesin akıllı olduğu ama farklı olmadığı şu dünyada delirip farklı olmak gerekir. Sadece felsefe konuşmuyor dedim ama eğitim sistemi eleştirisi bile felsefik. Sanırım kitap sadece felsefe konuşuyor.