Peter Von Kant (2 yıl sonunda eklenmiş, yazım 2 yıl önce yazmıştım) (Acı Göz Yaşların’nın erkek versiyonudur) Çok severek izlediğim ve beğendiğim yönetmen olan François Ozon'ın filmine gittim. Evet 41. İstanbul Film Festivali'nde bulunan bir filmdi ben de kaçırmadan hemen…devamıPeter Von Kant (2 yıl sonunda eklenmiş, yazım 2 yıl önce yazmıştım)
(Acı Göz Yaşların’nın erkek versiyonudur)
Çok severek izlediğim ve beğendiğim yönetmen olan François Ozon'ın filmine gittim. Evet 41. İstanbul Film Festivali'nde bulunan bir filmdi ben de kaçırmadan hemen bileti aldım. Çok beğendiğimi söylemekle başlamak isterim. Aslında uyarladığı eseri olan 1972 yapımı, Petra Von Kant'ın cinsiyetleri ters çevirmesi ile ve "Acı Gözyaşları" adını çıkararak uyarladığı eseri olması da çok ilgi çeken yönlerinden birisiydi.
Sizleri çok tutmak sizi istemem hemen kendi düşüncelerimden başlamak isterim. Sonbahar zamanında başlayan ve draması ile duygusallığını kar yağışına kadar özenle aktaran, iki yüzlüğün nedenini gösteren film, aslında karakterimiz olan Peter Von Kant'ın hayatının bir dönemini konu alıyordu. Peter Van Kant'ı oynayan ve oynamakla kalmayan bildiğin yaşatan, Denis Ménochet'in oyunculuğunu beğenmemek elde değildi. Bırakın oyunculuğunu aşk acısını, kendi içinde yaşarken nelere virgülüme eklediğini gördüğümüz hayatımıza da değinilmesi çok hoştu.
Asistanı ile geçirdiği 3 yılın ardından, asistanı ona ilgi duysa da asla bir araya gelemeyen ve sonunda gelmek isteseler de asla artık gelemeyeceklerini anlayan asistan Karl, yer yer sinema solonunu güldürmesi ve üzmesi ile de benim kalbimde yer etti. Oyunculuğunu iyi şekilde ve düz duvarın birebir şeklini alarak duygularını saklayan Stefan Crepon'u bu filmle tanımakta benim için çok eşsizdi. Mekânların, oyuncuların en iyisini bence hayatına giren Peter Von'nın Amir'di.
Peter Von Kant'nın dediği "Oh mon amour" lafı hiç gitmiyor aklımdan. Amir'e karşı zaafı bitmiyordu. Tabii aşk acısı da zamanla büyüğüne kadar. Ayrılık tez gelse de, yaşamışlıklarla dolu, sevginin anlamını gösteren duyguların asla aşkı bulmakla ve bulmamakla yükümlü olmasıydı. Belki Asistanı Karl ile yaşayacağı hayattı hemen bulsaydı mutluydu Peter... Beni bayağı duygusallaştıran bu güzel filmi beğendiğimin temelidir bu yazdıklarım.
Arkadaşlığın iki yüzlüğünü ve arkadaşların sebepsizce çıkarlarını da gördük bu filmle, gerçekten sinematografine, yapım aşamasına, yazarlığına, senaryosuna hayran kaldım François Ozon'ın. Göklerde ki yalnızlığını Peter'ın belki de en yakın arkadaşı Sidonie'dadır düşüncesi aklımdan çıkmıyor. Oyunculuğun yaşlanmadan şeklini bence göstermişti yönetmen bazı sıkan noktaları dışında ama Isabelle Adjani bence iyi oynamıştı yaşanmışlıkları ile. Amir'i oynayan Khalil Ben Gharbia inanın filmin temeli gibi dursa da değildi benim için. Sadece Peter'dan yararlanan bir insan konumundaydı benim için.
Şimdi gelenim sonuna Berlin Film Festivali'nden sonra İstanbul Film Festivali'nde de gösterilen yapımın, 3 ödülü bulunuyor ve bununla kalmadan 2 adaylıkla da şuan önümüze çıkıyor. Daha çok ödülü toplamasını düşündüğüm film yalnızlık, tanıklık, aşağılama, ilham, ün ve baştan çıkarmayı harika gösteriyordu. Daha fazla detaylama yapmadan Festivali'nde şansınız varsa izleyin derim. Keyifli izlemeler dilerim.