"Kendini yeniden birini sevmeye hazır hissedersen, bana aşık ol" Blake Lively bence yüzündeki tüm hatlarla karakterize dünyanın en güzel kadınlarından biri. Filmi biraz bu sebepten biraz da malum çiçek zaafımızın çiçekçi temalı bir filmi çekici bulmasından ötürü izledim. Ahh kıyafetlere…devamı"Kendini yeniden birini sevmeye hazır hissedersen, bana aşık ol"
Blake Lively bence yüzündeki tüm hatlarla karakterize dünyanın en güzel kadınlarından biri. Filmi biraz bu sebepten biraz da malum çiçek zaafımızın çiçekçi temalı bir filmi çekici bulmasından ötürü izledim.
Ahh kıyafetlere ve kamuflaja karşı bu kadar dikkatli olmasaydım fark eder miydim bilmiyorum ama Lily ilk sevgilisinin zihnindeki etkisinden hiçbir zaman çıkabilmiş değildi. Asker olmak isteyen bir eski sevgili ve devamlı kamuflajla yapılan kombinler... İnsanın kalbi birine aitken kendi farkında olmayabiliyor. Bir arkadaşıma başka bir arkadaşının söylediği o manidar söz: "Zihnindeki cenazeyi kaldırmadan bir ilişkiye başlama."
Filmde neşeli bir çiçekçinin aşk hikayesini izleyeceğimi düşünüyordum fakat öyle olmadı. Lily'nin de anlattığı gibi acıdan beslenen bir ilhamdı onunki. O köklerinde acı olan çiçeklerin kuru hallerinden yapıyordu aranjmanlarını. Gotik bir tarzı vardı çiçekçinin.
Meşe ağacı gibi, kimseye ihtiyaç duymadan yalnız büyümek...
Açıkçası eski sevgili ile tesadüfen karşılaşma olayını sevmedim. Bir ilişki bittiğinde bazen sadece yalnızsınızdır. Tesadüfi karşılaşmalar filmlerde oluyor işte. Bilmiyorum dünyanın yazılımında tesadüf var mı?
Lily ve eşinin ilişkisi çok fazla şehvetle başladı. Yeterince paylaşım varmış gibi gelmedi. Birlikte zaman geçirmek her zaman paylaşım anlamına gelmiyor. Sabaha kadar muhabbet etmeden, ortak olmayan zevkleri karşılıklı olarak deneyimlemeden... Vücut olarak kim çirkin ki, herkesin bir albenisi var. Kalpler hele ki zihinler tanışmalı ilkin.
Ama işi cıvıtmasam olmaz, abi nasıl öyle etkileyici öpüşüyorlar, bazen Türk yapımı filmler izliyorum, çok çirkin duruyor. Gavur nasılsa beceriyor fjjfkf
Bir zamanlar ben de çiçek büyütmek istemiştim. Normalde arkadaşlarım arasında bir şakam vardır, 'en güzel çiçek ölü çiçektir' diye. Canlı çiçektense demet çiçeği daha çok sevdim her zaman. Ama bir ara sağlam bir gaza gelip kocaman bir sera satın almıştım. Balkonuma özenle kurmuştum. Özel topraklar, bitki besinleri... Sonra biraz brüksel lahanası(çok sevdiğim için ektim ama serada olmazmış ehe 🥲), biraz da çiçek soğanları ekmiştim. Tam altı ay kadar her gün suladım, baktım... Fakat soğanların sahte olduğunu öğrendim sonrasında. Kocaman çimenlerim olmuştu.
Bir gün birkaçına sevgim yetmiş olacak çiçek açmaya karar verdiler. Altmış kadar çiçekten yalnızca iki tanesi. O dönem şehir dışına çıktığım için çiçeklerimi evdekilere bırakmıştım, onlar da tabiki benim kadar ilgilenememiş. Ne kadar inanırsınız bilmiyorum ama eve geldiğimde çiçekler açmış ve biraz da kurumuştu. Üzülerek yanlarına gidip onlarla konuştuğumda başlarını bana çevirdiler. Evet, gerçekten çiçekler tıpkı bir insan gibi hareket etmişti. Çok korkmuştum ama sanırım bu onların bana vedasıydı. Böylece seram tamamen kurumuş oldu ve serayı tamamen topladım.
Sevgi bir çiçeği hareket ettiriyor da insanda her zaman çalışmıyor. Bazen seversiniz ve bırakırsınız. Bazen güzel bir hatırasınızdır yalnızca. Sevmek bazen bırakmaktır. Ryle'nin yapmak zorunda olduğu, Atlas'ın yaptığı gibi.
Şiddet döngüsünden ilk adımda çıkamamak... Bu bir şok hali, kendinize kızmayın. Kimse dünyayı kendi bildiğinden daha güvensiz tahayyül etmez. Mühim olan o döngüden çıkmak, zinciri kırmak.