Önce usta yazar Bradbury'nin şiir gibi yazdıklarını okudum ardından ön söz ve sunuş kısımlarını okuyarak bu elimdeki kırmızı kapaklı kitaba büyük bir hayranlıkla baktım. Bakarken Ray Bradbury'i UCLA denilen kütüphanede masasının başında henüz ismi Fahrenheit 451 olmayan kitabı yazarken gördüm,…devamıÖnce usta yazar Bradbury'nin şiir gibi yazdıklarını okudum ardından ön söz ve sunuş kısımlarını okuyarak bu elimdeki kırmızı kapaklı kitaba büyük bir hayranlıkla baktım. Bakarken Ray Bradbury'i UCLA denilen kütüphanede masasının başında henüz ismi Fahrenheit 451 olmayan kitabı yazarken gördüm, onun kaleme aldıkları bir nehir yatağında gibi sürükledikler beni... Tıpkı "Sunuş" bölümünde Neil Geiman'ın bahsettiği gibi kendimi E-kitap'lar gerçekler mi yoksa değiller mi? tartışmasının ortasında buldum. Bradbury geldi aklıma... Ve gururla: "İyi ki kitaplar var! Ve ben onların kapaklarını aralayarak sayfalara dokunuyorum, gördüğüm kelimelerin dudaklarımdan dökülmesinin hazzını yaşıyorum!" dedim...
Hayatımızda bazı anlar büyük yer tutar. Belki bir çekirdek yemişi kadar küçükler.. Ama etkisi ne kadar büyük, ne kadar kapsayıcı! Clarissa belki toplasak 20 sayfa yoktur bu kitapta; ama düşünelim Guy Montag'i ve onun gibi bulunduğu gösterişli çöplüğün kokusunu alan onlarca, yüzlerce insanı... Bir film misali... Clarissa parlayan ekranda pek fazla yer tutmaz ama karanlık ve girdaplara bir güneş gibi doğar. Öyle ki bir kitaptır Clarissa; sayfaları çevrildikçe bir ışık huzmesi dağıtır etrafa... Şiir gibi dizeleri vardır, okuyanın benliğini sarsan. Guy Montag, Clarissa ile karşılaşmıştı ama herkesin de bir Clarissa'sı neden olmasın?
Montag ve gördükleri öyle bir betimlemeye tabii tutulmuş ki sanki uçsuz bucaksız bir şiir tarlası içinde yürüyor gibiyiz. Ellerimiz yemyeşil kelimelere değiyor ve ilkin diken diken oluyor tüylerimiz, sonrasında tatlı bir hoşnutluk yayılıyor. Rüzgarın narin esintisini ensemizde hissediyoruz; bir yerden bir yere savrulmayacağımızı fısıldıyor bizlere. İşte tüm bunlar Montag'in dünyası aslında. Montag'in özüne dönüşü... İnsanların dört duvar arasında birbirinden kilometrelerce uzaklaştığı, kitapların tehlike taşıyan korkunç bir silahmışçasına öylece yakıldığı dünya artık eskide kalmıştır...
Televizyonlar bir oturma odasının tüm duvarlarında vücut bulmuş; neon ışıkların dans ettiği, insana sorgulama imkânı vermeyen görüntü haline gelmişler bu distopik eserde. Kitabın soğuk savaşın, sert rüzgarının estiği 1950'lerde kaleme alınmış olduğunu düşünürsek ve televizyon, televizyon.... daha o yıllarda büyük bir tehlike olarak görülmüş resmen. Ray Bradbury'e bu kitabı ile birlikte büyük bir saygı duyuyorum. Burada yer vereyim, sonda bulunan ön söz; çok güzeldi. Çeşitli gotik film ve kitaplardan bildiğimiz Neil Gaiman da oldukça samimi bir sunuş yazmış kitaba. Okumaktan fazlasıyla keyif aldığım bir eser oldu...