Yine bir ilkle geldim. İtalyan yönetmen De Sica'nın kendisini Dünya sinemasında tanıttığı ve de kendisinin ilk başyapıtı -ilk filmi değil- anılan film yabancı dilde Akademi (Oscar) ödülü alan ilk yapım olduğu için sinema tarihinde önemli bir yere oturuyor. 2. Dünya…devamıYine bir ilkle geldim. İtalyan yönetmen De Sica'nın kendisini Dünya sinemasında tanıttığı ve de kendisinin ilk başyapıtı -ilk filmi değil- anılan film yabancı dilde Akademi (Oscar) ödülü alan ilk yapım olduğu için sinema tarihinde önemli bir yere oturuyor.
2. Dünya Savaşı'ndan sonra çekilen filmde De Sica İtalya'nın fasfakir sokaklarını, toplumsal ayrımcılığı, insanların düşkünlüğünü, kaldırımın çocuklarını gözler önüne sermiş. De Sica'dan 1-2 film dahi izlediyseniz her şeyin ne kadar doğal olduğunu, olanı olduğu gibi anlattığını bilirsiniz. Kaldırım Çocukları'da tüm doğallıyla taşınmış ekranlara.
Filmin hikâyesi 2 tane çocuk üzerinden anlatılmış. Giuseppe ve Pasquella ayakkabı boyayarak geçinen iki arkadaşlar. Tek arzuları bir at almak. Bunun için beraberce çalışıp para biriktiriyorlar. İsteklerine de ulaşıyor. Lâkin battaniye satmak için girdikleri bir evde üzerlerine hırsızlık suçu atılınca işlemedikleri bir suçun cezası olarak hapse atılıyorlar. O dakikadan sonra filmin masumiyeti bozuluyor, ahlak, adalet, bireysel, toplumsal ve de siyasi bir eleştiri başlıyor, hem de sert bir eleştiri.
Konu çocuklar olunca böyle kirli filmlere başka bir açıdan bakabiliyorum, karakterlere karşı daha çok merhamet kuruyorum, bu da beni filme, filmin dramasına daha çok yaklaştırıyor.
Yukarıda bahsettiğim ahlaki eleştirileri, toplumsal ve bireysel yozlaşmayı, sosyal çürümeyi en net olarak hapishane sahnelerinde, hapishanedeki çocukların tutumunda görüyoruz. Fakirliği de gözler önüne seriyor bu sahneler. Zira çocuklar ne olduklarını bile bilmedikleri, sadece aç oldukları için yedikleri bir yemeği yemek zorundalar. 5 çocuk, küçücük hücrede üst üste yatıyor. Suça sürüklenmiş, suçu bile istiye işlemiş veyahut Gius ve Pasqu gibi kendi işlemedikleri suç üstüne kalmış pek çok çocuk var hapishanede. Hepsi de çürümüş ve yozlaşmış toplumun eseri. Zaten filmde de sık sık açık bir şekilde bunu eleştiriyor. Evet, eleştirilerini pek de gizli kapaklı yapmıyor. Ne olduğuysa net bir şekilde cesurca söylüyor.
Hepsinden en önemlisi ailenin önemini, iyi bir ailenin önemini sık sık vurguluyor film. Tabii bununla beraber fakirliğin ne kadar kötü olduğunu da. Fakir edebiyatı yapıp fakirliği güzel gibi gösteren ''paramız yok ama çok mutluyuz, bakın açlıktan ölüyoruz ama hayat güzel.'' diyen Pollyana'cı filmlere bir eleştiri, bir tezat olarak görürüm ben filmi. Gerçekçi ve iyi bir tezat. Romantik olmaya gerek yok. Fakirsen hayatın kötüdür. Zaten sık sık da filmde bu vurgulanıyor. Pasquella'nın bir ailesi yok, Giuseppe'nin de ailesi fakir. Böyle bir durumda da kaderin sert tokatı kaçınılmaz oluyor.
Finali bir anda olup bittiği için bir şey hissetmeye fırsat bulamadım. Fakat bu kadar sert bir dramadan mutlu bir sonda beklemiyordum zaten. Bunlar hayatın gerçekleri. Kimine göre o dönemin, kimine göre her dönemin. Lâkin bunlar sokakların, kirli sokakların, kimsesiz çocukların gerçekleri. Sadece İtalya'nın kaldırımları değil, tüm Dünya'nın bozuk kaldırımlarına sert bir eleştiri yapıyor De Sica.