Ingmar Bergman'dan bir komedi filmi yapması istenince mecburiyetten çektiği filmi. İstemeyerek çektiği filmlerinde bile kendine hayran bırakıyor. En büyük o mu bilmiyorum ama çok büyük yönetmen çok... Film açılışını bir İrlanda atasözü ile yapıyor. Atasözünün uydurma olduğunu söyleyenler de var,…devamıIngmar Bergman'dan bir komedi filmi yapması istenince mecburiyetten çektiği filmi. İstemeyerek çektiği filmlerinde bile kendine hayran bırakıyor. En büyük o mu bilmiyorum ama çok büyük yönetmen çok...
Film açılışını bir İrlanda atasözü ile yapıyor. Atasözünün uydurma olduğunu söyleyenler de var, film için Bergman tarafından uydurulmuş diyenler. Neyse atasözü şöyle: ''Bir kadının iffeti şeytanın gözündeki arpacıktır.'' Evet, film ilginç hikâyesini, ürpertici ama komik olan hikâyesini bu atasözü üzerinden ele alıp sürdürüyor.
3 perdeden oluşan, felsefik, dini, doğaüstü, dramatik, ürpertici komedyayı anlatan kişi olarak karşımıza, Bergman'ın çoğu filminde karşımıza başrol ya da önemli yan karakter olarak gördüğümüz Gunnar Björnstrand çıkıyor. Sayfaları bomboş kitaptan seyirciye İblis'in gözündeki arpacığı anlatmaya başlıyor. Bu arada film gerçekten de 3 perdeden oluşuyor. Tiyatrovari bir havaya sahip, ama tam da tiyatroya yaklaşamamış. Zaten böyle bir amaç güttüğünü de sanmıyorum.
Filmin konusuna gelirsek şöyle açıklayabilirim; Şeytan'ın gözündeki arpacığın sebebi, kasabadaki papazın kızı Britt Marie'nin fazlasıyla temiz olması. Şeytan da gözündeki arpacığın geçmesi için yüzyıllardır Cehhennem'de olan Don Juan'ı görevlendiriyor. Don Juan dünyaya gidecek, Marie'yi baştan çıkartıp onunla Marie evlenmeden önce beraber olacak Marie'nin masumiyetini alacaktır. Uşağı Pablo'nun da kendisine eşlik etmesi durumunda görevi kabul eden Juan, dünyaya gidip papazların evine kendilerini misafir olarak kabul ettirir. Juan ve Pablo'nun eve gelmesiyle evde şehvet rüzgarları eser. Ev sakinleri hayatlarını, kendilerini sorgulamaya başlarlar. Onları takip eden bir iblis, bir yandan Pablo'nun dünyada seks yapmasına engel olmaya çalışırken bir yandan Marie'yi Juan ile birlikte olması için baştan çıkarmaya çalışır. Marie'nin masumluğunun bozulması için gelen konuklar aileyi bilinmez bir girdaba sürükler.
En net dinsel sorgulamayı ve de batıl inançlara dair olan eleştiriyi -Bergman filmlerinde- burada gördüm. Bundan önce bu kadar dinsel ögeler barındıran bir filmini hatırlamıyorum. Yani daha doğrusu şöyle; bu filmden sonraki filmlerine dini, dini ögeleri katmaya, bunu sorgulmaya, vurgulamaya başlamış. Belki yanlış bir izlenimdir, ama dediğim gibi bundan önceki filmlerinde bunu bu kadar net gördüğümü hatırlamıyorum.
Hikâye gerçekten çok güzeldi. Güzel kelimesinin dâhi yetersiz kaldığı düşüncesindeyim. Sürekli kahkahalara boğan ucuz esprilere sahip diyaloglar kurmak yerine düşündürerek komediyi vermeyi tercih ediyor. Bu da beni memnun ediyor.
Don Juan karakterinin çapkınlık yapmak için çok suratsız, çok sığ olduğu düşüncesine kapıldım. Filmin tek eksi yanı da buydu benim için. Hiç tavlamaya uğraşmadı bile doğru düzgün.
Filmi izlerken sürekli şu düşünceye kapıldım. Hatta bu düşünceler Bergman hakkında olumsuz düşünmeme bile yol açmıştı. ''Ne yani iffeti kadının bacaklarının arasında, bekartinde mi arıyorsunuz?'' Bu düşüncelerle ama bir yandan teolojik, sorgulamalı, tiyatrovari komik havasında filmi ilgiyle izlerken sonuna geldim. Sonunda ise tokat gibi bir cevap verdi film. Marie evlendi. Şeytan'ın gözündeki arpacık hâlâ duruyordu. Söylediği bir yalanla Şeytan arpacıktan kurtuldu. Yalanın insanın erdemini yitirten ne denli kötü bir şey olduğuna da bir vurgu yapmış oldu film bu sahnesiyle.