Spoiler içeriyor
Yine Hüseyin Rahmi Gürpınar ve yine ben. Daha iyisini okuyana kadar en iyisi bu dediğim, içindeki her bir olaya, eleştiriye, nükteye bayıldığım bir kitapla geldim. Efsuncu Baba! Peki kimdir bu Efsuncu Baba? Nedir, ne yapar? Amacı nedir? Efenim Efsuncu Baba,…devamıYine Hüseyin Rahmi Gürpınar ve yine ben. Daha iyisini okuyana kadar en iyisi bu dediğim, içindeki her bir olaya, eleştiriye, nükteye bayıldığım bir kitapla geldim. Efsuncu Baba!
Peki kimdir bu Efsuncu Baba? Nedir, ne yapar? Amacı nedir? Efenim Efsuncu Baba, yani asıl adıyla Ebufazl Enveri Efendi; sihire, büyüye, tılsımlara merak salmış bir zattır. Babasından kalan bir büyü kitabındaki tılsımı çözmek ve gizli hazineye ulaşmak için Binbirdirek sarnıçlarına gider. Orada gördüğü iki Ermeni gencini -Agop'la Kirkor- kendisine yardım edecek melekler; Mahur'la Lahur sanır. Üçlü arasında tuhaf bir ilişki ve yine oldukça tuhaf bir yolculuk başlar.
Kitabı okurken ara ara Türkçemin kaydığını hissettim. Agop'la Kirkor'dan ötürü neredeyse her cümlede bozuk bir Türkçe vardı. Mürebbiye'de de bahsettiğim gibi bu durum beni rahatsız etmiyor, tam aksine seviyorum. Eğlenceli bence.
İki Ermeni gencin şarkı tartışmasıyla başlayan kitap büyülere, tılsımlara, define avcılığına, olmadık yerlere uzanıyor. Tabii sonunda da Hüseyin Rahmi yapıyor yapacağını. Buraya daha sonra yine geleceğim.
Hurafeleri komik bulsam da Enveri Efendi'nin inancını ve bu kadar kararlı olmasını takdir ettim. Yani zaten o bu kadar kararlı, inançlı ve inatçı bir karakter olmasaydı böyle bir kitap olmazdı, değil mi? Peşinde olduğu hazineye can-ı gönülden inanıyordu. Aynı şekilde Kirkor ve Agop'un da melek olduğuna bayağı inanmıştı. Hatta öyle bir inandı ki bir ara Kirkor ve Agop'u bile şüpheye düşürdü. Onların dâhi bir ara ''lan acaba!? biz melek olabilir miyiz?'' diye şüpheye düştükleri oldu. Yalan yok, bir ara ben de düşündüm.
Komik bir üsluba sahip olan eser bol bol fantastik öge, olay da barındırıyor içerisinde. Okurken hem güldüm, hem de hafiften bir ürperti hisettim, şaşırdım, tuhaflaştım falan filan. Yani en başında dediğim gibi daha iyi okuyana kadar en iyi kitap bu. Hem akıcı, hem tuhaf, hem komik hem de kısa. Bir oturuşta okunuyor. Bir kitapdan daha ne bekleriz ki?
Hurafeleri, batıl inançları kendi mizahi diliyle eleştiren, okuyuca da eleştirtmeyi başaran Gürpınar kitabın sonuna kendi düşüncelerini de eklemiş. Onun yalın düşüncelerini okumaktan keyif aldım, tıpkı kitabın genel kurgusunda olduğu gibi.
Finalinden bahsedeceğim demiştim, böyle bir final bekliyordum. Kitabın efsununa kendine kaptırdığım için ufaktan bir şaşırmış olabilirim. Eh, Gürpınar olayları öyle bir anlatıyor, öyle gerçekçi kılıyor ki insanın kendini kaptırmamasının mümkünatı yok.
Küçük bir dua kısmı vardı. Duanın arapçasını okuyunca azıcık korkmuş olabilirim. ''Ulan yanlışlıkla büyü yapmış olabilir miyim? Gece iyi saatte olsunlar ziyarete gelmesinler şimdi.'' diye düşünüp bir şüpheye düşmüştüm. Sonra Türkçesine baktım, -sayfanın altında yazıyor- sıkıntı yokmuş.
Neyse efendim. Okuyun, okutun. Hüseyin Rahmi Gürpınar'ı abartalım.