Her kitabında ikircikli konular üzerine inşa ettiği bir şey illa ki var demiştim. Burada da gençlik ve yetişkinlik arasında gelgitler görüyoruz. İnsanın içindeki çocuk ve olgun tarafların çarpıştığı kaotik ergenlik yılları... Kim olduğunu, ne olduğunu, neden yaşadığını sorguladığın, kendine dünyada…devamıHer kitabında ikircikli konular üzerine inşa ettiği bir şey illa ki var demiştim. Burada da gençlik ve yetişkinlik arasında gelgitler görüyoruz.
İnsanın içindeki çocuk ve olgun tarafların çarpıştığı kaotik ergenlik yılları... Kim olduğunu, ne olduğunu, neden yaşadığını sorguladığın, kendine dünyada varolabileceğin bir yer aradığın o sancılı yıllar...
Şöyle bir dönüp baktığımızda hayatımız boyunca kaç farklı zıt kutup dolaşıp da bugüne gelmiştir düşüncelerimiz, kim bilir... kendimiz bile kolay kolay bilemeyiz. İnsanın büyümesi gibi düşüncelerimiz de büyüyor, gelişiyor, değişiyor ve hatta ölüyorlar. Bu bana fazlasıyla ilginç geliyor. Bugün tutkuyla savunduğumuz bir gerçeğimizi yarın külliyen mantıksız bulabiliyoruz. Bence büyümek, hatta yaşamak; biraz da tam olarak bu demek... Olduğun yerde sabit kalmamak, değişmek ve gelişmek, farkında olsan da olmasan da yol alıyor olmak demek...
Kitapta da aynen böyle bir durum görüyoruz. Ana karakterimizin, kim olduğunu bilmediğimiz genç bir kızımızın saçlarının uçlarına tutunup tüm bir gün boyunca düşüncelerinde sallanıyoruz.
Bu genç kızımızın hakkında herhangi bir bilgimiz bulunmuyor ki keza kızımızın kendisi de henüz kim olduğunu çözememiş, daha hayatın başında, ergenliğin o sarsıntılı yıllarında kendine gidebileceği bir yön, dünyada varolabileceği bir yer arıyor. Dolayısıyla hikâye boyunca biz de kızımızın kim olduğuyla ilgilenmiyoruz bile. Sokağa çıksak rastgelebileceğimiz herhangi biri gibi... İçimize dönsek karşılabileceğimiz kendimiz gibi... o kadar bizden, o kadar herkesten biri...
📌Sf. 30
"Giderek herkes gibi alelade biri oluyorsun."
Bir yanda da bu kızımız, hakkında "rastgele herhangi biri gibi" dediğimi duysa muhtemelen bana fazlasıyla kırılırmış gibi hissediyorum açıkçası 😅
Şöyle bir düşündüğümüzde aslında hem herkes gibi hem de hiç kimse gibi özgün bir karakteri var. (Nolur nolmaz şöyle azıcık toparlayayım da darılmasın bana 🤭)
📌Sf. 12
"...geçmişi, şimdiyi ve geleceği bir anda sezebilecekmişim gibi garip bir hisse kapıldım."
Mutfak girişinde oturmuş, yıllar yılı aynı ağaçlara yine aynı hislerle bakacağından yani aslında "hiçbir şey ya asla değişmezse" korkusuna kapılmış kızımız bu cümleyi kurduğunda şunu düşünmüştüm. Büyümenin o karamsar korkusunun temelinde yatan sanıyorum ki o yıllarda kendimizi tam anlamıyla ne çocuk ne de yetişkin gibi hissedemememizden kaynaklanıyor. Çocuk gibi davransak da geçmişe dönemiyoruz, çocukluğumuz artık ardımızda kaldı. Yetişkin gibi davransak o sorumluluk hissi ürkütüyor ve gelecek erişemeyeceğimiz kadar uzak görünüyor. İki arada bir derede kalıyor, ne çocuk ne yetişkin, ne olduğunu bilmediğimiz bir boşlukta istesek de istemesek de büyüyoruz ve her şey hep böyle olacak zannına kapılıp kendimizi korkutuyoruz.
Böylelikle bilinmezliğe sarmalanarak tüm maddi sıfatlardan arınmış kızımızın sadece maneviyatına, ruhuna odaklanıyoruz ve bulduğumuz öyle bir hâletiruhiye ki adeta sabahına başka akşamına bambaşka biriyle karşılaşıyoruz. Tıpkı aslında bir çoğumuzun da olduğu gibi...
Düşüncelerimizin kabuk atması, kendilerini değiştirip dönüştürmesi için her zaman yıllar yılı geçmesi gerekmiyor, bazen bir gün, hatta saatler bile kâfi gelebiliyor. Durum böyle olunca kızımız da tezatları olabildiğine kullanıyor ve güne gözlerini karanlık açıp gecesine de gözlerini hafiften aydınlatarak kapattığı bir gün yaşıyor. Ve alın size yine tam da Dazai'lik bir konu, karamsarlıkla umudun, mutlulukla hüznün arasında mekik dokuduğumuz ikircikli gelgitler silsilesi...
Bu gelgitlerin bana en çok düşündürdüğü bir şey var. Bir ufak bakış açısı değişikliği hem her şeyi mahvetmeye hem de her şeyi kıymetlendirmeye muktedir olması gerçekten düşündürücü.
Kızımız sabah uyandığında karamsar ve kasvetli bir bakışla açıyor gözlerini ve her şeyden, hatta kendinden bile nefret eder bir ruh hâline bürünüyor. Bu hüzünlü nefretini kuşanınca dolayısıyla da hiçbir şeyi tam sevemiyor gibi. Bu bakış açısını sabah tarif ettiği feri sönmüş gözlerini ve Sefil adını verdiği topal köpeğini akşamına daha sevimli görüp bahsetmesinden anlayabiliyoruz.
Ayrıca doğal olmayan her şeyden de tiksiniyor gibiydi. Kendi saçını yaptırmış olmasından, makyajlı ve süslü kadınlar görmekten hazzetmiyor, sinirleniyordu.
Bir de kızın şehirde okula giderken daha karamsar ama köye, doğaya döndüğünde daha keyifli olması ve çocuksulaşması da hoşuma giden bir detaydı. Şehirin bunaltıcı, doğanınsa dinlendirici hissiyatı sarıyordu okurken.
Yazarın ruh, çevre betimlemelerini zaten hep başarılı, nahif ve etkileyici buluyorum ama burada daha bir hoşuma gitti. Sade, sakin ama derin bir hikâye sunuyor olmasıyla Osamu Dazai kitaplarına başlamak için ideal bir kitap.
Not: Keşke kitabı okuduğum gibi yorum yazsaymışım. Sonbahara girerken okumuştum kitabı ve şimdi üç ay sonra yorum yazmaya kalkınca istediğim gibi detaylandıramamak bir miktar üzdü... Kitabın hak ettiği yorumu yapamadığımı hissediyorum ama napalım artık, sağlık olsun :')
9/10
⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐⭐☆
------------------------------------------------------------------------
📌Sf. 10
"Mavi bir göl gibi, çayırlara uzanıp gökyüzüne bakarken ara sıra süzülen bulutları da yansıtan gözler. Kuşların gölgesine değin tüm detayları net bir şekilde yansıtan. Böyle güzel gözlü insanlarla tanışırım umarım."
📌Sf. 17
"Kitap okuma denilen şey benden koparılıp alınırsa, hiçbir hayat deneyimi olmayan ben ağlanacak hâlde olurdum galiba."
📌Sf. 18
"Öyle ya da böyle bir şey yapmam gerektiğini biliyorum ama bunun ne olduğunu nasıl tamamen kavrayacağım?"
📌Sf. 20
"Doğru umut ve doğru arzulara sahip olmadığımız için azarlanıyoruz, peki ama doğru idealin peşinden koşsak, bu insanlar bize destek olup rehberlik edecekler mi acaba?"
"Sonra bizi her zaman büyük bir güçle çekip sürükleyen "dünya" var. Tüm bunları düşününce, kendi karakterimize sadık kalmak kolay değil."
📌Sf. 24
"Şimdi, şimdi, şimdi, avucuma alsam bile "şimdi" çok uzaklara uçup gidiyor ve yeni bir "şimdi" geliyor."
📌Sf. 35
"...ne kadar acı verse de, üzgün de olsam benim için değerli şeyleri korurum."
📌Sf. 50
"Kimse bizim çektiğimiz acıları gerçekten bilmiyor. Kimbilir büyüdüğümüzde, şimdiki acılarımızı ve üzüntülerimizi saçma bir şeymiş diye hatırlayacağız belki. Ama yetişkin olana kadarki bu uzun ve can sıkıcı dönemi nasıl yaşamamız gerekiyor? Bunu kimse söylemiyor."
📌Sf. 52
"Mutluluk bir gün geriden gelir."