"sağlıklı rolü oynuyorsun. herkes de sana inanıyor. bir tek ben senin ne kadar çürümüş olduğunu biliyorum." öncelikle konusundan biraz bahsedeyim. elisabet vogler, herhangi bir fiziksel hastalığı olmamasına rağmen kendini susmaya mahkum etmiş bir kadın. alma ise elisabet'in hemşiresi. film, en…devamı"sağlıklı rolü oynuyorsun. herkes de sana inanıyor. bir tek ben senin ne kadar çürümüş olduğunu biliyorum."
öncelikle konusundan biraz bahsedeyim. elisabet vogler, herhangi bir fiziksel hastalığı olmamasına rağmen kendini susmaya mahkum etmiş bir kadın. alma ise elisabet'in hemşiresi. film, en basit şekilde açıklamak gerekirse ikisinin arasındaki ilişkiden bahsediyor.
benim nezdimde herkesin farklı yorumlayacağı bir filmdir persona. filmi tam anlamıyla anlayabilmek için 1 defa izlemek yeterli olur mu ya da 1'den fazla kez izlense de anlaşılır mı orasını bilmiyorum. belki de filmin tam bir anlamı da yoktur, herkesin kendince yorumlaması gerekiyordur. ben de size kendimce film analizlerinden bağımsız olarak yorunlayacağım ancak bu tarz filmleri tabi ki analizlerden okursanız daha anlaşılır olur. buradan sonrası spoiler, izlemeyenler devamını okumayabilir.
film analizlerinde kimlik ve benlik, gölge-persona, elektra-annelik duygusı gibi noktalara değinmişler ancak şu anda buraya kopyala yapıştır minvalinde yazmak istemiyorum, bundan dolayı izlerken düşündüklerimi aktaracağım.
insanların çoğu dinlenilmeye muhtaçtır ve çoğu insan bundan dolayı terapiye gider. benmerkezci toplumda bizi dinleyen çok fazla insan bulabiliriz belki ama bir çıkarı olmaksızın, sorunlarımızı içselleştirerek dinleyen kaç kişi vardır; 1 mi, 2 mi? bence hiç. alma da hem elisabet'in oyuncu kişiliğinden etkilendiği için hem de hiç konuşmadığı için elisabet'e anlatmaya başlıyor. bir yerden sonra en derin sırlarını bile anlatıyor. hatta bir sahnede yanlış hatırlamıyorsam sen beni dinlemekten sıkılmıyorsun değil mi, başka şeyler yapmak istiyorsundur gibisinden cümleler de kuruyor. bu sessizliğe aslında alma'nın da ihtiyacı var ancak alışık da değil. bu durumdan gayet mutlu aslında ta ki elisabet'in doktora yazdığı mektubu görene kadar. belki de sürekli susan bir insanın anlattığı konular hakkında bir yorumu olamayacağını düşünüyordu ancak varmış. bu noktada alma'nın sudaki yansımasına baktığı bir sahne var. suya baktığında kendiyle yüzleşiyor ve kendini hatırlıyor ancak çok geç. buradan sonra sanki elisabet sağlıklıymış da alma hastaymış gibi bir yol çizmeye başlıyor film. buna tabi ki farklı felsefik yorumlar yapılabilir ancak ben en somut hâliyle bir insanın konuşa konuşa kendini fark etmesi olarak yorumluyorum. alma bence bu noktada kendi sağlıksız tarafnı fark ediyor. suya baktığında da bunu düşünmüş olabilir ancak tabi ki tam olarak bilemiyoruz. bir insanın bazen bir şeyleri fark etmesi için dışa dökmesi gerekiyor. alma ve elisabet arasındaki bağ burada koparken artık alma sadece kendi sorunlarını elisabet'e dökmez, aynı zamanda elisabet'in sorunlarını da ortaya döker. fakat anlattığı çocuk hikayesinin de elisabet'e ait olup olmadığı şaibeli.
bazı yerlerde elisabet ve alma'nın aynı kişi olup olmadığını düşünmemek de elde değil. örneğin elisabet'in kocası geldiğinde onunla alma konuşur ancak bunun rüya olduğunu da söyleyenler var. aynı zamanda filmin sonunda evden tek çıkan alma oluyor. fakat bunlar bize iki kadının özdeşleştiğini anlatmaya çalışan sahneler, bence bu aynı kişi olacak kadar yakınlaştıklarını anlatıyor.
film çok farklı pencerelerden bakarak yorum yapılabilecek bir film, ben de size izlerken düşündüklerimi aktarmak istedim fakat film analizleri daha farklı unsurlara değinilerek daha ayrıntılı yazılmış. bundan dolayı filmi daha net anlayabilmek için analizleri okuyabilir ya da kendinizce farklı bir yorum yapabilirsiniz çünkü film farklı yorumlar katmaya son derece müsait.