Okuduğum ilk Portekiz Edebiyat'ına ait kitap oldu. Okuduğum kitaplar arasında yazarının en yaşlı olduğu kitap da bu oldu. 73 yaşındayken böyle bir kitap yazmak zor olsa gerek. Popülaritesinin, puanının yüksek olması ve isminin çekiciliği beklentimi yükseltti ve bu beklentimi karşıladığını…devamıOkuduğum ilk Portekiz Edebiyat'ına ait kitap oldu. Okuduğum kitaplar arasında yazarının en yaşlı olduğu kitap da bu oldu. 73 yaşındayken böyle bir kitap yazmak zor olsa gerek. Popülaritesinin, puanının yüksek olması ve isminin çekiciliği beklentimi yükseltti ve bu beklentimi karşıladığını da söyleyebilirim.
Kitabın en başında "Bu kitapta, yazarın kendine özgü yazım şekline sadık kalınmıştır." yazıyordu. Ben de tüm çevirilerin, yazarın yazım şekli gibi olması gerektiğini savunurum. İlk kez bu tarz bir yazım şekliyle karşılaştım. Neredeyse hiç paragraf yoktu. Hep düz yazı şeklindeydi. Virgüllerin nokta görevinde bile kullanıldığı söylenebilir. Aynı şekilde diyalogların da satır satır değil de araya virgül kona kona yazılmış olduğunu görüyoruz. Peki bu iyi bir şey mi? Tabii ki hayır. Çünkü yer yer anlayamama durumu ortaya çıkıp tekrar aynı yerler okunabiliyor. Hangi karakterin hangi cümleyi kurduğu da bazen anlaşılmıyor. Ayrıca dümdüz okuyunca bi anda dalıp bambaşka bir yerde uyanıyoruz. "Buraya ne ara geldim?" dediğim oluyordu. Tabii bu yazım şekline berbat demek de olmaz. Sadece daha düzenli yazılsaydı daha güzel olabilirdi.
Akıcılığı ve sürükleyiciliği gayet iyiydi. Konusu çok özgündü. Kurgusu da genel olarak iyiydi diyebilirim. Sadece biraz daha farklı hikayeler de okumak isterdim. Beni şaşırtan yerleri genelde kitabın başları oluşturdu. Daha sonrasında şaşırdığım, ilgimi çeken yerler kısıtlıydı.
Yaşanan ilginç olayın sonuçları yer yer vahşetle yer yer çaresizlikle belirtilmiş. Okurken orada kendimin de olduğunu hissedip ürperdim. Gözlerimizin görebildiği için tekrar şükürler olsun. Normalde kör olmayıp daha sonradan kör olmanın daha beter olduğunu bir kez daha anlamış oldum.
Yazarın karakter isimlerini söylemeyip kim olduklarını söyleyerek yazmasına da Küçük Prens'ten sonra ikinci kez şahit oluyorum. Böyle olması çok güzel bir şey. Böylelikle bir kağıda isim yazmadan, bu kimdi diye düşünmeden rahat rahat okuyabiliyorum.
Kitabın en güzel yerleri en başlarıydı. O ilk absürt olayları okumak çok şaşırtıcı gelmişti. Daha sonra hafiften tempo düştü. Kitabın ortalarına doğru tekrar arttı. Sonra yine o ölçüde düştü ve ortalama bir sonla da bitti. En büyük sorun bu olayların sebebinin ne olduğunun belirtilmemesi. Kitabın soru işaretleriyle bitmesi pek iyi olmadı. Onun haricinde böyle bir durumda zorluklarla nasıl mücadele edildiğini kafamda canlandırmış oldum. Filminin olduğunu öğrenmem beni çok sevindirdi. Böyle bir kitabın filmini çok merak ediyorum. Okumanızı herkese tavsiye ederim.
PUANIM: 8.0/10🧑🦯