“Birer nehirdir hayatlarımız adına ölüm denen, o denize doğru akan” Bu alıntıyla başlıyor kitap ve 4 bölümden oluşuyor: Yola çıkış, karşılaşma, deneme ve geri dönüş olmak üzere. Bölümler adlarıyla müsemma. Gelelim konusuna: Antik diller öğretmeni Gregorius’un her zamanki akışında, biteviye…devamı“Birer nehirdir hayatlarımız
adına ölüm denen,
o denize doğru akan”
Bu alıntıyla başlıyor kitap ve 4 bölümden oluşuyor: Yola çıkış, karşılaşma, deneme ve geri dönüş olmak üzere. Bölümler adlarıyla müsemma.
Gelelim konusuna: Antik diller öğretmeni Gregorius’un her zamanki akışında, biteviye ilerleyen hayatı, pek de sıradan olmayan bir görüntüye şahitlik etmesiyle köklerinden sarsılıyor: Köprünün tam ortasında bir kadın; dirseklerini parmaklığa dayamış, bardaktan boşanırcasına yağan yağmurda mektuba benzeyen bir şey okuyor. Yine çok da sıradan olmayan bir şekilde gelişen diyalogları sonrası Gregorius duyduğu portekizce bir kelimenin (Português) büyüsüne kapılıyor ve bu büyü bir dizi eylemi gerçekleştirmesine sebep oluyor, hem de karakterine ve alışkanlıklarına çok ters düşecek şekilde.
Bu büyü hala etkisini sürdürürken girdiği bir kitapçıda portekizce bir kitaba rastlıyor ve kitapçının okuyup çevirdiği sunuş kısmından çok etkilenip kitabı almaya karar veriyor. Böylelikle kitabın yazarı olan Prado’yu, Portekizceyi ve Lizbon’u keşfi başlıyor Gregorius’un. Çünkü kitabı evde çevirmekle uğraşıp okudukça Prado’nun hayatına, fikirlerine ve karakterine olan merakı gitgide artıyor ve her şeyini bir anda bırakıp Lizbon’a Prado’nun izini sürmeye gidiyor. Biz de bir yandan Gregorius’un keşif yolculuğunu okurken (hem kendi içine, hem Prado’nun hayatına, hem de Lizbon’a) bir yandan da Prado’nun kitabını ve notlarını okuyoruz. Kitap içinde kitap gibi yani.
Arka planda Salazar’ın diktatörlük dönemi, iç içe geçmiş hayatlar, aile, arkadaşlık, aşk, ölüm, yalnızlık, özgürlük, mutluluk, başka biri olma ve başka hayatlar yaşama, ebeynliğin çocuklar üzerindeki kırılgan etkisi, belki de yıllarca alışık olduğun şeyin / yerin / insanın bir anlığına da olsa o tanıdık halinden sıyrılması, yabancılaşması vs vs. anlatılıyor. Kısacası kitap, tüm bir hayata / hayatlara derinlemesine iniyor ve bunu yaparken kendi hayatınızı ve insan ilişkilerini de sorgulatıyor size.
Yazım tekniği olarak da çok beğendim hikayeyi. En başta kurgu içinde kurgu okuyor olmamız, sonrasında metnin bazı kısımlarının portekizce aslında bırakılması ve çevrilmemesi (etkileyiciliği inanılmaz artırmış setting ve context bakımından), rüyaları anlattığı kısımlarda eğer karakter bir anda uyuya kalmışsa mesela, rüya anlatımını da kusursuz bir geçişle aktarması; sanki bi’ anda uykuya dalmışçasına, anlatımı bölmeden ilerliyor. Anlatılan şeyin rüya olduğunu ancak birkaç cümle sonra idrak ediyorsunuz, aynı o uykuyla uyanıklık arasındaki hal gibi. Bununla birlikte Prado’nun kitabındaki anlatım da ayrı bir lezzetteydi. Karakterler ise her biri ayrı ayrı o kadar üç boyutlu ve gerçeğe yakındı ki tarihi bir kurgu okuyormuşum hissine kapıldım yer yer. Sanki gerçekten var olmuşlar ve sayfaların dışına çoktan taşmışlar gibi.
İnanılmaz akıcı bir kitap diyemem ama okuması zor bir kitap da değil. Sadece tadını çıkararak ve kendi hızınızda okumanızı öneririm ben kitabı ve naçizane kışın okumanın daha da güzel olacağını düşünüyorum.
Kitabın ilk başlarını okurken (Gregorius Lizbon’u keşfederken demek istiyorum yani) kendime Romantikler için Lizbon’a Gezi Rehberi diye bir liste yaptım. Gregorius’un Prado’nun izlerini takip ettiği Lizbon sokaklarını ve yollarını not aldım belki ilerde gitmek nasip olursa diye. Tüm kitap boyunca yapamadım elbette ama bir gün aynı sokakları gezebilme ihtimali bile beni inanılmaz mutlu etti diyebilirim <3
Son olarak birkaç alıntı bırakayım ve okuma anlamında benim açımdan çok verimsiz geçen bir 2024’ün en iyi kitaplarındandı diyeyim bu kitap için. Tüm zamanların favori kitaplarına da girdi elbette ✨
“JUVENTUDE IMORTAL. ÖLÜMSÜZ GENÇLİK. Gençken, ölümsüzmüş gibi yaşarız. Ölümsüzlük hakkındaki bilgimiz, incecik kağıt bir zar gibi sarar bizi, tenimize neredeyse dokunmaz. Hayatımızın hangi döneminde değişir bu? O zar ne zaman daha sıkı sarmaya başlar bizi; ve sonunda boğar? O zarın, hafif ama yine de inatla kalan baskısını nasıl anlarız ki o baskı asla gevşemeyeceğini bize öğretir? Başkalarında nasıl anlarız bunu? Kendimizde nasıl anlarız?”
“Hayatın eksik olarak, bir gövde olarak kalacağı korkusu; insanın artık olmayı hedeflediği kişi olamayacağının bilincine varması. “
“O INTERIOR DO EXTERIOR DO INTERIOR. İÇİN DIŞININ İÇİ”
“İçimizde olanın ancak küçük bir kısmını yaşayabiliyorsak, gerisine ne oluyor?”