"Bunlar hep yalancıktan yaşamak oyununu mu oynuyorlar?" 2024'ün son ayını yerinde bir kitap seçerek kapatıyorum. Geride kalacak bu seneyi düşündüğüm zaman, hep ne kadar isabetli bir kararla, keyif veren bu ahenkli kitabı okuduğumu hatırlayacağım. (Gerçek manada ahenkli.) Halide Edip'in, Ingiliz…devamı"Bunlar hep yalancıktan yaşamak oyununu mu oynuyorlar?"
2024'ün son ayını yerinde bir kitap seçerek kapatıyorum. Geride kalacak bu seneyi düşündüğüm zaman, hep ne kadar isabetli bir kararla, keyif veren bu ahenkli kitabı okuduğumu hatırlayacağım. (Gerçek manada ahenkli.)
Halide Edip'in, Ingiliz yetiştirilme tarzına ve yabancı müfredata dayalı yüksek eğitimine rağmen, yaşadığı halka karşı gözlerinin kapalı olmadığını yaptığı yerinde tespitlerle ortaya koymuş. Yobazı olsun, dindar, dinsiz ya da inancına ucundan tutunmuş ekmek kazanma derdindeki sıradan insanlar olsun, hepsini doğru bir şekilde gözlemlemiş. Bulunduğu yerden ayrılmadan, ön yargılarına ve duyduklarına bağlı kalarak yapılan çıkarımlarla hiç alakası yok. Öyle ki kitaplarında bağlanabileceğiniz, alaka kurabileceğiniz birkaç karakter veyahut olay illaki çıkıyor.
Halide Edip'in üslubu da dönemin yazarlarına göre daha az sivri ve az kışkırtıcı. Yerli edebiyatımızın sert hicivleri burada yumuşatılmış ve gerçeği menfi yanlarıyla kabullenmiş bir yazarın üslubuna dönüşmüş.
Kendisinin bireysel olarak etrafındaki olumsuzluklardan diğerleri kadar etkilenmediğinin farkına bu noktadan varılabilir. Ailesinin ekonomik koşulları, yetiştirilme tarzı ona bir dayanak ve güvenlik duvarı örmüş. Elbetteki koşullardan direkt olarak etkilenenlerin sahip olduğu kışkırtıcı ve yakıcı bir isyan barındıran üsluba sahip değil.
Konusuyla da şiir gibi yazılmış bir kitaptı. Özellikle tasavvufa dair vezinle yazılmış bir kıssa gibiydi. Esas karakter olan Rabia'nın, değişen hayat şartlarına ilişkin olarak sanata bağlanışını, karakterinin oluşmasını ve tanıştığı farklı ruh renklerindeki insanlar sayesinde karakterinin son şeklini almasını konu edinmiş.
Şahsen bana, Rabia'nın çocuk bedenindeki olgun ruhundan, Vehbi Dede'nin insana verdiği ilahi huzur ve asudelikten ziyade, Tevfik'in sıcak kahverengi gözleri, habislikten uzak zihni tesir etti.
Böyle kült bir eseri bu yaşımda okuduğum için kendimi geç kalmış addetmiyorum. Hatta bir on sene sonra, gelişmiş olan benliğimle tekrardan okuyup alamadığım, kaçırdığım tüm o hisleri yakalayabilmek isterim.
Mutlu yıllar herkese.
♤
"İnsanı ilk defa ilim ağacının yemişini yemeye sevk eden şeytan değil mi? O olmasa, insan sadece yiyen, içen, iki ayak üstünde dolaşan bir mahluktan ibaret kalırdı."
"Tecessüs her bilginin anahtarı, bu anahtarın ilk sahibi ve bize ilk bu anahtarı veren de şeytandır."
"Iyi kurulmuş bir devlet makinesinde hiçbir ferd teselliye muhtaç olamaz."
"Benliğe kök salan gönül bağlarını kim tahmin edebilir."
"Eğer Tevfik, meramını anlatabilseydi sanatın yazıda değil, her an değişen hayatta olduğunu söyleyecekti."
"Rabia'ya, onlar, kendisinin henüz girdiği bir yolun karşı köşesini dönüp giden insanlar, biraz sonra göremeyeceği, işitemeyeceği geçiciler gibi geldi."
"Hepimiz geçici birer gölgelerden başka bir şey değiliz."
"Hayal de insan gibi diyar diyar gezer."
"Herkesin güya iki şahsiyeti olurmuş, benimki üçtür."
"İnsan denilen muamma resmini çizerken, kainat ressamının neden bu kadar zıt boyalar kullandığını, hangi zekâ idrak etmiş?"
"Rabia, ömründe bir köşe daha dönmüş gibi. Köşeleri o hiç sevmez. Dönerken insan asıl kendisini arkada bırakır, köşenin bu tarafında başka bir insan oluverir."
"Galiba fenerleri silen kızların hüznü ona da sirayet etmişti. Onların silinmiş, gamlı gözlerinde, hiçbir ihtişamın, hiçbir saadetini daimi olmadığını sezen, hayatın şekilden şekle giren revişinden ürkmüşlerin bakışı vardı."
"Rabia, bir kadın kalbinin tadabileceği en yüksek zaferi tadıyor. En serseri bir erkeği nihayet bir bucağa bağlamış."