İsminin hakkını bu kadar daha veren bir film izledim mi, hatırlamıyorum. Son zamanların tekrar gözdesi olmuş yaklaşık üç yıl kadar önce birinci sezonu yayınlanan Squid Game dizisinin bir benzeriydi Animal World filmi. Mantık aynı, yine uğrunda insanların canını ortaya koyduğu…devamıİsminin hakkını bu kadar daha veren bir film izledim mi, hatırlamıyorum. Son zamanların tekrar gözdesi olmuş yaklaşık üç yıl kadar önce birinci sezonu yayınlanan Squid Game dizisinin bir benzeriydi Animal World filmi. Mantık aynı, yine uğrunda insanların canını ortaya koyduğu bir oyun söz konusu. Bu sefer tek oyun; taş, kağıt, makas. Oyunculara on iki kart ve üç yıldız veriliyor oyunun sonunda en az üç yıldızınız ve hiç kartınız kalmamalı ki oyunu bitirebilesiniz. Hiç yıldızı kalmayanlar ise eleniyor ve akıbetleri belli değil. Oyun boyunca elenenlerin denek olarak kullanıldığı söyleniyor.
Filmi izlerken ve sona yaklaştıkça bir canın milyonlarca dolardan daha değerli olduğunu düşündüm. Sona yaklaşınca diyorum çünkü sonlarda bizi ve diğer iki baş karakteri kandırdığını itiraf eden gözlüklü adam elenen arkadaşlarını kurtarmak yerine daha fazla para kazanmaya bakmaları gerektiğini söylüyordu üçüncü kişiye. Oyuncular, kurgu ve yaşatılan evren gerçekten ama gerçekten Hayvanlar Alemi isminin hakkını vermiş. Bir kere en başından beri karşılaştığımız bütün kilit karakterler acıması olmayan kişilerdi. Kandırmaya meyilli tiplerdi.
Bu tarz filmleri izledikten sonra dünyada kimsenin merhameti olmadığını ve herkesin bir başkasının zaafını kullanabileceğini düşünürüm. Nede olsa bu oyuna düşenlerin hepsi normal insanlardan daha aşağıda bir yaşam sürüyor, paraya fazlasıyla muhtaç bir şekilde. Filmi izlerken bir nevi ben de yaşamış gibi oluyorum çünkü o ortamda mecburiyetten bulunduklarının verdiği bilinç bütün algımı kilitliyor ve kendi gerçek dünyamdaki çıkış kapılarını da kapatmış oluyor. Karakterlerin çaresizliğini ve sıkışmışlığını birebir yaşamak açıkçası beni bu tarz filmler izlemekten alıkoyuyor. Sanki gerçek hayatımız yeterince zorluklarla dolu değilmiş gibi ekstra zorluk eklenmiş kurgular bütün enerjimi sömürüyormuş gibi hissediyorum.
Baş rol karakterin kendini bir palyaçoya benzetmesi detayı çok hoşuma gitti ama. Sahne aralarına giren kötü adamları değişik yaratıklara benzetip kendini de onları kesip biçen bir palyaço gibi hayal etmesi metaforu çok yerindeydi. Gerçi bu durumu başta abartı ve gereksiz buldum. Biraz tiksindiriciydi de aynı zamanda. Normal insanlar birden eli ayağı, yüzü gözü değişik yaratıklara dönüşüyordu hani onları bu şekilde hayal edince verdikleri ruhsal bunalımdan kurtulmak daha kolay oluyordur belki ama ben beynimin görünüşlerinin bir türlü normal olmadığını söyleyip durmasıyla izledim filmi. Tabii ki normal değillerdi!
Filmi keşfet tavsiyem üzerine izledim. Gördüğüm küçük kesit bana gelecekte geçen bir kurgu izleyeceğim izlenimi vermişti zira konuşan yaşlı adam oyunculara dağıtılan cihazların bir tür dil çeviri cihazı olduğunu söylüyordu. Nerden bileyim Squid Game benzeri bir film izleyeceğimi!
Sıkılmadan izledim belki ama dediğim gibi bu tarz filmleri arka arkaya izlemek insanlığın vicdanına olan güvenimi sarsabilir. Kalkıp bir başkasına da tavsiye etmem mesela. Biraz şeker kız candy gibi takılmak, dünyayı toz pembe görmek isteyen bir yanım var. Gerçekte zaten hayatın acımasızlığının fazlasıyla farkındayız bir de ne gerek var böyle absürt abartı içerikler izleyip kalan iki gram hayat enerjimizden olmaya.
Şimdi benim Çinceye de bir ön yargım vardı açıkçası. Kulak tırmalayıcı ve sürekli aynı vurguya sahip bir dil gibi ama nedense bu filmde beni rahatsız etmedi. Ana karakter abilerimiz Çinli yani dört elemandan ikisinin kandırıkçı olduğunu düşünürsek Çinlilerin ne olduğu ortada! Hayır yabancı biri bir Türk filmi izleyip aynı yorumu Türklere yapsa ağrıma gider şimdi yalan yok. Dört abimizin bir tanesi de hayret verici şekilde dürüst ve güvenilir biri. Sözünün eri. Öyle ki son sahnelerde beyaz adam “ilginç” diyor. Düşünün yani bir Çinlinin bu derece güvenilir olması şüphe uyandırıcı. Tamam tamam o adamda bir b*kluk çıkmıyor. Baya dümdüz iyi biriymiş, helal süt emmiş, ana baba duası almış.
Yalnız filmde acayip bir görsel efekt kullanılmış. O yaratıklar, palyaçonun hareketleri, araba sahnesi ve sonrasındaki sineğin uçtuğu sahne. Filme çamur atmışım gibi olduysa da şimdi toparlama vakti. Epey bir emek var görmezden gelemem. Hep de hayret ederim be efektli montajlı sahnelere, nasıl yapmışlar bir gün ben de yapabilir miyim ki diye.
Biraz oyunculardan da bahsedip noktalayayım yazımı iyice boş yaptığım bir yazı olmasın. Dedim ya hepsi Çinli diye bir tanesi var sanrım İspanyoldu, abi sen ne ara araya karıştın da sen de kurnazlık yapar oldun demiyoruz çünkü insan bu çiğ süt emmiş, beyaz adam amcamızın da dediği gibi orada ırkının ne olduğu işlemiyor. Akıllı arkadaşımız kafasında planlar yapıp kredi çekerek milletten kağıt satın alırken bu İspanyol abi duymuş diyor ki sen taşları alırken ben de kağıtları aldım nabeer. Beyaz adam amca zaten bu oyunu hep oynatıyor olmalı ki illaki her oyunda bir kartı biriktiren olur diyor. Adama beyaz adam diyorum çünkü film boyunca birkaç kişi de aynısını diyerek adamı küçümsedi. Sözünün eri akıllı arkadaşımızın arkadaşına ta en başından güvenmemiş ve demiştim ki bak akıllı arkadaşım elindeki tek mal varlığın olan babadan kalma evini bu adama verme. Ama yok film ya bu illaki bir çatışma olacak ya işte adam yerine koyup dinleyen de olmuyor haliyle. Neyse güvenmemekte haklıymışım sonlarda bu adam gözlüklü adamın aklına uyup daha fazla para kazanmaya bakıyor ve elenen arkadaşını kurtarmaktan vazgeçiyor. Bir adam daha var o adam için öyle bir oyuncu seçmişler ki adamın yüzü falan ondan nefret etmemize yetiyor. Hani bu rolü başka biri oynayamazdı cinsinden biri. Helal süt emmiş arkadaş ne kadar sözünün eriyse bu adam da o kadar sahtekar ve kurnaz. Siyah ve beyaz gibi iki uç nokta. Böyle zıtlık, bu derece iyi ve kötü ayrımı bir Servetifünun edebiyatında görülmüştür herhalde.
Karmakarışık filmin kıyısından sahneler içeren bir yazı oldu anlaşıldıysa ne ala bana ve tabii bir dönüşünüzü de beklerim😊
8125_2