Filmi izleyenlere diyecek pek bir şey yok. İzlemeyeniniz varsa sakın “İZLEMESİN!” DİKTATÖRLER, DEVLETLER, ANNE-BABA VE ÇOCUK VE EĞİTİM. Not: BU FİLM, ORTADOĞU VE DİĞER ŞOVEN, FAŞİST VE SÖMÜRGECİ DEVLETLERİN TEZAHÜRÜDÜR. *kelimelerin, anlam yönünden altüst oluşunun yaşandığı filmi anlatabilecek kelime bulamamak!!…devamıFilmi izleyenlere diyecek pek bir şey yok. İzlemeyeniniz varsa sakın “İZLEMESİN!” DİKTATÖRLER, DEVLETLER, ANNE-BABA VE ÇOCUK VE EĞİTİM.
Not: BU FİLM, ORTADOĞU VE DİĞER ŞOVEN, FAŞİST VE SÖMÜRGECİ DEVLETLERİN TEZAHÜRÜDÜR.
*kelimelerin, anlam yönünden altüst oluşunun yaşandığı filmi anlatabilecek kelime bulamamak!!
*küçük bir hatırlatma: ilk defa bir filme filmin yaklaşımı gibi yaklaşmaya çalıştım.
Film, 2009’da Cannes Film Festivali'nde Belirli Bir Bakış ödülünü ve 83. Akademi Ödülleri'nde En iyi Uluslararası Film adayı ve 40’tan fazla ödül almış olabilir. Sorun, filmin sinematografi alanındaki başarısı değil, sarsıcılığı ve çarpıcılığı üzerine. Öyle klasik, ‘bir tokat gibi’ klişesi değil. Basbaya izlerken, oturduğun yere çivileniyor, oturduğun yerde mide ağrısı başlıyor, oturduğun yere kusmaya başlıyorsun. Ve bu durum, film bittiğinde yerini bıraktığı tek bir şey var; HESAPLAŞMA.
Dark Web’i duymuşsunuzdur. Neredeyse hayatımızın tamamını ilgilendiren internet buz dağının görünmeyen yüzü gibi bir şey. Asıl internet ortamı Dark Web deniliyor. Bizlerin kullandığı Google gibi arayüzlerin altında yatan asıl olay. Veya bir şehrin üzerinde yükseldiği kanalizasyonlar. Gördüğümüz o şaşaalı, heybetli, ışıl ışıl parlayan şehirlerin mide bulandırıcı, olmazsa olmazı. Bu filmin olayı tam da bu, Modern uygarlığın dark web’i.
Filmden önce dikkat edilmesi gereken diğer bir şey de, film afişi. Afiş, tam bir spoiler tuzağı. O yüzden afiş üzerine çok düşünmemek gerekir. Neredeyse sıfır reaksiyona sahip sarı çizgiyi temsilen erkek çocuk, belirli bir öz-aksiyona sahip küçük kız ve asıl reaksiyon ve isyanın kendisi olan ve mavi çizgiyi temsil eden ablaları.
Film, alışılagelmişliğin dışında olmakla birlikte izleyiciye fütursuzca saldırıyor. Yönetmenin ilk sahnede başlattığı saldırı film boyunca devam ediyor. İzlerken kendi kendine, “tamam, bekle, yönetmen şimdi bizi aydınlatır” diyerek kendimi avutmaya çalışsamda; aslında yönetmenin filmdeki anne ve baba, biz izleyeni de o evde yaşayan çocuklar olarak rollemesi kamera hareketleri ve filmin bitiminde anlaşılıyor. İşte o zaman, beyninin kustuğunu, midenin ağrıdığını, o yüce aile ve ahlak değerleri denilen şeyin aslında düşünsel taciz ve zorbalığın diğer bir adı olduğunu. Bir adı bile olmayan çocukların karşısında; binbir adı ve maskesi olan ulus-devlet, aile ve diktatörlüğün, kontrol etme fenomenin insanlık tarihinin maskeler ardına saklanmış en alçak ve adiliğin olduğu belirmeye başlıyor. Işıl ışıl görünen şehirlerin aslında bok üstünde yüzen yapılar olduğunu hepimizin bildiği halde bizi cezbetmesi ve kontrolü altına alması gibi.
Üç çocuklu ailenin durumu biraz da, makinelerin ve yüksek teknolojilerin olmadığı Matrix filmi ve felsefesi gibi. Bu üç çocuk, sadece kendi evlerinin sınırlarını bildikleri bir karantinadalar. Her iki ebeveyn de, dünya hakkındaki bilgilerini, onlar üzerinde tam kontrol sahibi olabilmek için dikkatlice kullanıyor. Matrix dünyasının bizi kontrol altında tutmak için; gerçeklerden kör olmak gibi. Evdeki üç genç ve ebeveynlerinin yarattığı uydurma dünyaya bağlı kalma hikayesi.
Bertolt Brecht’in destansı tiyatro tasfiri gibi bir tasarım; bir açıdan bakıldığında, burası modern bir Cennet bahçesi: Ev geniş ve temiz, yemyeşil bir bahçe, sıcak bir yaz gününde içinde yüzülebilecek temiz bir yüzme havuz. Ancak çok geçmeden gördüğümüz şeyin bir hapishane olduğu anlaşılıyor: YÜKSEK DUVARLAR VE BAHÇE ÇİTLERİ DAVETSİZ MİSAFİRLERİ DIŞARIDA TUTMAK İÇİN DEĞİL, ÇOCUKLARI İÇERİDE TUTMAK İÇİNDİR! Her şey yaklaştıkça berraklaşıyor, yaklaştıkça ürpertiyor. Ebeveynler, çocuklarına “öğrettiği” her bilgiyi demir yumrukla ve sessizce kontrol ediyor ve en küçük bir ihlalde bile onları acımasızca cezalandırıyor.
EVET! FİLMDE KİMSENİN ADI YOK.
Çocuk ve anne-babanın isimleri yok. Nesne ve şeylerin tanımlamaları da değiştirilerek sunuluyor. Dogtooth dünyasında;
*“Otoyol”, güçlü bir rüzgar türü. “Seyahat”, zemin kaplamada kullanılan güçlü bir madde. “Tüfek”, güzel, beyaz bir kuştur. “Deniz”, ahşap kolluklu deri koltuk. Örneğin: Ayakta kalmayın “deniz”e oturun da biraz konuşalım.
*Kedi, dünyadaki en tehlikeli hayvandır. Etobur ve özellikle de çocukların etini yemeye çalışan bir hayvandır. Bu vahşi hayvandan kendini korumanın yolu köpek gibi havlamaktır. Çocuklara söylenen bir diğer yalan ise; evden ayrılan ve şimdi dışarıda olan bir erkek kardeşleri olduğudur. Erkek çocuk, bu hayali erkek kardeşle yarışırken, büyük kız ise, şefkatli tavırlarla pastasından ona kalan payını çitlerin üzerinden atarak dışardaki kardeşine paylaşır. Baba, bu duruma son vermek için, erkek kardeşinin bir kedi tarafından öldürüldüğünü söyler.
*Anne hem çocuk hem de köpek doğurabilir ve bu durum tamamen annenin tercihidir. Hamilelik ve doğum kavramı tamamen gizlenmiş, yok gibidir. Ayrıca anne doğum yapmaktan kaçınmayı da seçebilir ve buna üç çocuğun davranışlarına göre karar verir.
*Çocuklara dedelerinin sesi olduğu söylenen Frank Sinatra'nın şarkıları dinletilir. Örneğin, “Fly Me To The Moon” şarkı sözleri, baba tarafından “ailenizi sevin ve her zaman minnettar olun” gibi anlamlara gelecek şekilde tercüme edilir. Anne ve baba bu ve bunun gibi yöntemlerle çocuklar üzerindeki kontrol derinleştirilmeye çalışılır.
Biraz daha yaklaştığımızda, kontrol sahiplerinin(devlet-iktidar anne-baba) ne yapmaya çalıştığı biraz daha netleşiyor: Ebeveynler, çocuklarını esasen bir yerleşkeye kilitleyerek yalnızca gerçek dünyadan uzak tutmakla kalmıyor, aynı zamanda onları bu dünyayla iletişim kuramayacak hale getiriyor. Kendi eğitim sistemleri yoluyla dili manipüle etmeleri, üç kardeşten biri bile dışarıdaki dünyaya gizlice girse dahil, dış dünyayla iletişim kurabilmesini imkansız hale getirecek asıl silahı-virüslerini bu çocukları “dili olmayan bir dil” haline getirerek yapmaya çalışıyor.
Gel gör ki insan, kontrole açık bir varlık olmasının yanında bir de kaotik ve komplike bir varlıktır. Evin dışında, üzerinde uçakların uçabildiği başka bir dünya var ise, mavi çizginin temsiliyeti o dünya için üstüne yapıştırılan kimlikten vazgeçecek, köpek dişinden vazgeçecekti. Evden dışarı çıkabilen tek kişi olan baba, erkek çocuğun cinsel ihtiyaçlarını karşılaması için çalıştığı fabrikadan bir kadın getirir. Gel gör ki, kadının adı vardır. Filmin bu kısmındaki durum, yaradılış mitinden referans alınırcasına olmuş. Allah ve çocuklarının “baş belası” Lilith gibi.
(tırnak içine alınan bu paragrafı, bold olarak okumak gerek) “Konu temelde mavi çizginin (büyük kızın) uyanışı ve tüm bilinmezlikleri aşıp gerçeği arama yolculuğunun yanı sıra; Umberto Eco’nun “kök faşizmi” çözümlemesi, ulus-devlet ve onun kök hücresi-prototipi olan aile sorunsalı, diktatörlük ve en önemlisi; “KONTROL”ün serbest bırakılması gereken bir gerilimin çocukça tezahürüdür.”
Tıpkı Matrix'teki Neo gibi, dünyasında bir şeylerin ters gittiğini hissediyor. NEYİN TERS GİTTİĞİNİ ANLAMLANDIRAMAYAN BİR HALDE..
Büyük kız, baba (iktidar) tarafından eve getirilen Christina’yla ilişkilenmesi; Adem ve Havva’nın “yasak elma”yı ısırmasındaki trajediyi yeni bir yorumla sergiliyor..
PROMETHEUS ZİNCİRİ KIRMAYA BAŞLAR..
Büyük kızın daha sonra izleyeceği yol özgürleşme için argümanların tamamlama aşamasıdır! Alışveriş yapan bir tüccar edasıyla değiş tokuş ve rekabete atılmaya başlar. Değiş tokuş rekabeti çıkmaza girdiğinde devreye şantaj girer! Büyük kız, Christina ile cinsel ilişki karşılığında iki video kasetini vermesi için, yeni “becerisi” olan şantaj kartını kullanır. Kasetlerde iki film vardır: Rocky ve Jaws. BU KIZIN (FİLMİN) EN KRİTİK ANI. Gerçek dünyadan gerçek bir şeyler. Büyük kız, filmleri izledikten sonra özel olarak filmlerdeki sahneleri taklit etmeye başlar. Daha sonra havuzda erkek kardeşine sanki köpekbalığıymış gibi saldırır. Çok geçmeden baba video kasetleri öğrenir ve o kasetlerle büyük kızı döver.
Dayak yiyen büyük kız için belirleyici olan yediği dayağın verdiği hasar değil, kırmaya başladığı kontrol zincirinin kırmaya devam etmesi. Büyük kız çarpık gerçekliğin ötesini görmeye başlaması, BİLMEYE BAŞLAMASINA ve dolayısıyla bildiklerinden doğan “tanımlama” yapma ihtiyacı kendini dayatır.
Umberto Eco’nun GÜL’ÜNE BİR AD-BÜYÜK KIZA BİR AD.. Bruce ismini alıyor ve kardeşiyle bunun alıştırmalarını yapar. Babanın cennetine baba dışında bir isim girmiştir. Baba öfkeyle Christina'nın yanına gider ve onu büyük kaset çalar ile döver. Lilith bilgiyi özgür bırakmıştır artık. Bir kutlama akşamında, yemekten sonra büyük kız her zamanki dans rutininden ayrılarak, filmlerde gördüğü Footlose ve Flashdance daanslarını etmeye başlar. AL SANA ÖZGÜRLÜK!
Anı filmlerden; Telefonun, “Tuz” anlamına geldiği bu “cennette”, büyük kız telefonun “Telefon”, tuz’un da “Tuz” olduğunu öğrenmiştir. Filmde telefonun bir iletişim aracı olarak görmesiyle, bir telefon bulmak için ebeveynlerinin odasına gizlice girer ve telefonu keşfeder. Bu durum Lilith izindeki büyük kız için bardağı taşıran son damla, zincirin parçalandığının ve hiçbir anlamının kalmadığının göstergesidir. Hayatının yalanlar üzerine inşaa edildiği aşikardır. Bilgi bir kez beyne yerleşti mi çıkması mümkün değil. Ya o seni kemirir, ya da sen onu kemirir yeni, yeni ve daha yeni şeylerin anahtarı yaparsın. V For Vandetta’da geçtiği gibi, “O MASKENİN ALTINDA BİR FİKİR VAR! VE FİKİRLERE KURŞUN İŞLEMEZ” Bunu bilerek bu evde yaşayamaz. HAYATININ BÜYÜK BİR KISMININ YALAN OLDUĞUNU BİLSE DE HANGİ KISIMLARININ YALAN OLDUĞUNU BİLMİYOR. Bu yüzden son bir kez kurallara uyuyor. Ve gidebilmesi için Köpek dişinin düşmesine ihtiyacı var. Düşmüyorsa Köpek dişini kendi elleriyle kırmasına ihtiyacı var! Neo’nun Kırmızı hapına ihtiyacı var. Kendi kırmızı hapına ihtiyacı var. (Devamı yorumda)