“Yalnız olmaktan bıktım artık, bıktım her geçen gün daha yalnız,daha yaşlı,daha çirkin olmaktan. Bunların başıma geleceğini bilseydim hiç yaşlanmazdım.” Jean-Louis bu kitabında yaşlı bir adamın yalnızlıktan nefret ederken aynı zamanda yalnızlığa olan sevgisini anlatıyor. Kitapta bahsi geçen yaşlı adam bizzat…devamı“Yalnız olmaktan bıktım artık, bıktım her geçen gün daha yalnız,daha yaşlı,daha çirkin olmaktan. Bunların başıma geleceğini bilseydim hiç yaşlanmazdım.”
Jean-Louis bu kitabında yaşlı bir adamın yalnızlıktan nefret ederken aynı zamanda yalnızlığa olan sevgisini anlatıyor. Kitapta bahsi geçen yaşlı adam bizzat kendisi desek daha doğru olur. Bu kitap yazarın bir nevi günlüğü diyebiliriz.
Kitap hakkındaki düşüncelerimi bahsetmeden önce kitabı okurken her salise aklımdan geçen ve kitabı anlattığını düşündüğüm o şarkıdan birkaç satır yazmak istiyorum;
“Kimi sevsem kırmışım
Dokunsan yıkmışım
Gitmek isterken yerimde saymışım
Kendimden sıkılmış bıkmış usanmışım
Daha yolun başında
Yükümden yorulmuşum
Yalnızım ben tutun elimden
Yanmışım ben hep yanlışım ben
Yalnızım ben tutun elimden
Nedendir bilmem
Hep yanlışım yanmışım”
Birkaç gündür bu şarkıya takmış bir halde dinledikten sonra bu kitabı okumam sanırım benim nadir şanslarımdan ya da her zaman ki şanssızlıklarımdan bilmiyorum artık…
Okurken hem çok şey düşündüm hem de hiçbir şey düşünemedim. Öyle bir belirsizlik içinde dönüp durdum. Kitap insanın yaş aldıkça içinde yaşadığı o yalnızlığı o melankolik halini öylesine güzel anlatmış ki…
🥀”Yalnızlık çok uzun süre kapalı kalmış bir oda gibi kokuyor, naftalin kokuyor, ekşimtırak, kimi zaman çürümüş meyveyi andıran bir küf kokusu doluyor burunlarımıza.
Canlı olarak kalmayı başarınca kendimizi daha da yalnız hissediyoruz.
Ben o yaşlı elmayım. Karımla oluşturduğunuz çiftin canlı kalanı benim, attık hayatta yalnız ilerlemek zorundayım.”
Yazarın içinde bulunduğu o yalnızlık hissini, düşüncelerini tek bir paragrafta özetleyecek olsam sanırım bu paragraf bunun için biçilmiş kaftan olabilir.
Her ne kadar kitap yaşlı bir insanın yaşadığı o yalnızlık duygusunu anlatıyor olsada ben karakterin küçüklükten beri kendi içinde büyük bir yalnızlık duygusuyla savaştığını düşünüyorum. Aynı zamanda kendi içinde yaşadığı çelişkiler sillesi oldukça gerçek hislerle yazıldığı ortadaydı. Bir diğer husus ise yazarın içindeki o bencillik duygusunu olduğu gibi yansıtması beni mutlu etti diyebilirim. Zaten bazı kısımlarda bunu kabul etmesi aynı zamanda etmemesi kendi içinde yaşadığı o çelişkilerden bir tanesi.
Yalnızlıktan nefret ettiği kanısına sığınsada bir yandan kendini anlatabileceği birinin yanında olmasını istemesi beni gerçekten kitaba bağlayan etkenlerden biri oldu. Aslında demek istediğim şey çoğu zaman insanın kendi içinde bu duyguyu tekrar tekrar yaşıyor olması -en azından kendim- desem daha doğru olur.
“Bir bataklık gibi yalnızlığın ezgisi
Gittikçe daha da batıyorsun içinde
Ne sevenin var ne sevilenin
Tek başınasın mezarında ölülerle…”
Eğer bu şiiri buraya yazmasaydım çok içimde kalırdı. Bu kitap bir şiir olsaydı kesinlikle bu olurdu benim için, ne eksik ne fazla…
Gelelim kitap hakkındaki bir diğer düşüncelerime…Kitap okurken insanı oturup düşündüren aynı zamanda kendi içinde sorgulamaya iten akıcı bir eser. Okurken tek bir sayfada bile sıkılmadım desem yeridir. En kısa zamanda yazarın diğer eserlerini de okuyacağıma çok eminim. Oturup bütün gün boyunca kitap hakkında konuşup fikirlerimi söyleyebilirim. En sevdiğim kitaplar arasında yerini çoktan aldı bile…
Aslında doğruyu söylemek gerekirse kitabı ilk okuduğumda yarılarında bırakmıştım. Sevmediğimden veya yazarın dilinden kaynaklı değil ama nedense devamını okuyamamış öylece bırakmıştım. Hatta kitabı öylece bıraktığım sürece defalarca kez aklıma gelmişti. Bugün okurken yarım bıraktığım yerdense baştan okumaya başladım ve okurken aynı yeri okumama rağmen farklı şeyler hissettim. Satırları okurken karakter hem sanki benmişim gibi aynı zamanda benden çok bağımsız biri gibiydi. Hani derler ya “Her kitabın bir zamanı vardır.” diye bunu bir kez daha anladım.
🥀”Aynanın önünde yalnızım. Kimse bana bakmıyor. Aynadaki yansımam da yalnız.”
Şu satırı belki on defa belki on beş defa okudum ama her okuyuşumdaki hissettirdiği acı aynı miktarda ve bir o kadar tazeydi.
🥀”Her şeye sahip olabilirim, bankalardaki kasaları açıp içlerindekileri alabilirim, ısınmak için banknotları yakabilirim.
Asıl ihtiyacım olan şey yok: İnsan sıcaklığına sahip değilim.
Birinin bana ‘nasılsın?’ dediğini duymak için dünyadaki bütün altınları verebilirim.”
Milyonlarca insanla aynı dünyada yaşamamıza rağmen çoğu zaman küçük bir ‘nasılsın?’ lafını birbirimizden esirgeyebiliyoruz. Bu sanırım biraz da kendi aramızda klasikleşmiş bir ‘iyiyim’ cevabıyla monotonlaştırdığımız içinde olabilir.
🥀”Kısa bir zaman sonra aile albümümde yer alan eski fotoğraflardaki kişilerin kim olduğunu bilemeyeceğim, bu dünya üzerinde şöyle sorabileceğim kimse de kalmamış olacak: ‘Peki, sen hatırlıyor musun?’
Hatırlama işini yalnız yapmaya mahkumum.”
🥀”Yalnız kalmak, terk edilmek, unutulmak… Bunların hangisinden daha çok korkuyorum?
Belki de unutulmak en kötüsü.
Yalnız kaldığımda bir yerlerde birinin beni düşündüğünü hayal edebilirim hep.
Terk edildiğimde özlendiğimi, o kişinin yaptığında pişman olduğunu hayal edebilirim.
Unutulduğumda ise hayal edecek hiçbir şey bulamam.
Sanki bu dünyada hiç var olmamışım gibi…
En kötüsü de beni unutan kişiye öfkelenmem söz konusu bile olamaz, çünkü o bunu bilerek yapmamıştır ki.”
Aslında yazarın bence burada demek istediği de aslında bir noktada bazen kendi içinde bulunduğu yalnızlık duygusunu sevebiliyor -ki bunu kitapta oldukça belli de ediyor- ama yaşlandıkça kendi zihninin oyunu içerisinde yavaş yavaş her şeyi unutacak olması onu asıl korkutan gerçek olduğunu bir nevi itiraf ediyor. Bir üst alıntıda sanırım bunun bir kanıtı olabilir.
Eğer gerçek hayatta bir paragraf olacak olsam ve bu kitaptan bir alıntı seçmem gerekse sanırım bu kitabın bu paragrafını seçerdim.
🥀”İnsan bir türlü başkaları için o kadar da önemli ve ilginç olmadığını düşünemiyor.”
🥀”Kasvetli Pazar
Biliyorum çok acı çektiğim bir pazar günü öleceğim
İşte sen o zaman geleceksin, bende çoktan gitmiş olacağım…”
İçinde bir çok duyguyu barındırıp hissettiğim bir kitap oldu. Ya da okuduğum zaman yüzünden de öyle hissetmiş olabilirim, inanın bilmiyorum ama kesinlikle okunması gereken bir eser olduğunu düşünüyorum. Biraz karışık duyguların barındığı bir yorumlama olmuş olabilir. Buna rağmen umarım az çok düşüncelerimi aktarabilmişimdir. Kendinize iyi bakın, hoşçakalınnnnnnnnn🥀