The Brutalist Sinemanın yalnızca bir anlatı biçimi olmadığını, zamanda bir duygu akışı, bir ruh hali yaratma sanatı olduğunu gösteren filmlerden biri The Brutalist. 2024’ün en iddialı yapımlarından biri olmasının yanı sıra, Oscar yarışında 10 dalda adaylığı olan bu film, yalnızca…devamıThe Brutalist
Sinemanın yalnızca bir anlatı biçimi olmadığını, zamanda bir duygu akışı, bir ruh hali yaratma sanatı olduğunu gösteren filmlerden biri The Brutalist. 2024’ün en iddialı yapımlarından biri olmasının yanı sıra, Oscar yarışında 10 dalda adaylığı olan bu film, yalnızca bir dönemi anlatmakla kalmıyor, onu izleyicinin iliklerine kadar hissetmesini sağlıyor. Brady Corbet, yönetmenlik koltuğunda otururken minimalizmin içindeki ihtişamı yaratmayı başarıyor. Daha önce The Childhood of a Leader (2015) ile etkileyici bir çıkış yapan Corbet, bu filmde de detaylara olan olağanüstü hâkimiyetini bir kez daha kanıtlıyor. Uzun süresine rağmen, her sahnesi özenle işlenmiş bir tablo gibi. Karakterler yalnızca yazılmış figürler değil, her biri iç dünyası, çatışmaları ve duygusal katmanlarıyla gerçek insanlar.
Filmin En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu gibi dallarda Oscar’a aday gösterilmesi, ne kadar güçlü bir yapımla karşı karşıya olduğumuzu kanıtlıyor. Teknik dallarda da En İyi Görüntü Yönetimi, En İyi Kurgu ve En İyi Yapım Tasarımı gibi kategorilerde adaylık alarak yılın en çok konuşulan filmlerinden biri hâline geldi. Filmin başrolünde yer alan Adrien Brody, karizmatik ama bir o kadar içe dönük mimar László Toth karakterine duygusal bir ağırlık kazandırıyor. Sadece bakışlarıyla bile karakterin içinde taşıdığı savaşları izleyiciye aktarabilen nadir aktörlerden biri.
Filmde ona eşlik eden Felicity Jones, tıpkı her zaman olduğu gibi saf bir zarafet ve yıkıcılığın birleşimini sunuyor. Jones, varlığıyla izleyiciyi büyülerken, gözlerindeki hüzün ve azim, onun en büyük silahı hâline geliyor. Ve tabii ki Guy Pearce… Sessiz fırtına olarak tanımlanabilecek bir performans sunuyor. Onun sahnelerinde, yalnızca kelimeler değil, sessizlikler bile anlam taşıyor. Yardımcı rollerde ise Joe Alwyn ve Raffey Cassidy, çok boyutlu karakterlere hayat vererek hikâyeyi destekleyen güçlü taşlar hâline geliyor. The Brutalist, yalnızca bir mimarın kariyer yolculuğu değil; sürgün, aidiyet, sanatın insan üzerindeki etkisi ve hayatta kalma mücadelesi hakkında derin bir inceleme sunuyor.
Corbet’in filminde her çerçeve düşünülerek oluşturulmuş, her renk paleti bir duyguyu ifade ediyor. Gri tonlarla süslenmiş kasvetli sahneler, karakterlerin içsel yalnızlığını pekiştirirken; ışık kullanımındaki ustalık, filmin görsel gücünü artırıyor. Sonuç olarak The Brutalist, yalnızca izlenen değil, hissedilen bir film. İçine girip kaybolduğunuz, bazen çıkmak istemediğiniz ama sonunda sizi sarsarak dünyaya geri döndüren bir başyapıt. Sinemanın yalnızca bir hikâye anlatımı olmadığını, insan ruhuna doğrudan dokunan bir sanat biçimi olduğunu hatırlatan bir yapım. Bu yılın en çarpıcı, en derin ve en unutulmaz filmlerinden biri olarak sinema tarihindeki yerini almaya aday!