kitap okuma etkinliği olmasaydı, muhtemelen yine yarım bıraktığım kitaplardan birisi olacaktı Dracula, ama etkinlik sayesinde yaklaşık üç gün içerisinde bitirdim. teşekkürler marti. açıkçası pek alışık olduğum bir tür değil, bu yüzden okurken gerildiğim anlar oldu. özellikle kitabın ilk kısımlarındaki yavaşça…devamıkitap okuma etkinliği olmasaydı, muhtemelen yine yarım bıraktığım kitaplardan birisi olacaktı Dracula, ama etkinlik sayesinde yaklaşık üç gün içerisinde bitirdim. teşekkürler marti.
açıkçası pek alışık olduğum bir tür değil, bu yüzden okurken gerildiğim anlar oldu. özellikle kitabın ilk kısımlarındaki yavaşça artan gerilimin etkisiyle, gece okurken istem dışı camdan dışarıya kaçamak bakışlar atmaktan kendimi alamadım. aklımı kaçırtacak bir şey görmediğim için mutluyum. klişe diyebileceğimiz bazı kısımlar vardı ama buna rağmen heyecanla okudum. tabii ki klişe unsurlar kitabın değerini eksiltmemeli; hatta bence daha hayranlık verici olmalı, çünkü bu türde yazılan ilk kitaplardan biri. hatta bir yerden bram stoker’ın kitap üzerinde 7 yıl çalıştığını duymuştum. zaten bu kitaptan sonra yüzlerce dracula uyarlaması çıkmış.
kitap, genel olarak anı, günlük ve gazete sayfalarından koparılan parçalarla yazılmış olduğu için farklı bakış açılarıyla okumak hoşuma gitti. ancak bazı mektupların tekrara düşmesinden dolayı okurken sıkıldığım anlar da olmadı değil. günlük bölümleri çok daha akıcıydı ve okuyucu ile karakter arasında bağ kurma açısından daha etkiliydi bence. ama bir süre sonra sürekli değişmesi beni rahatsız etti, daha uzun olmasını isterdim.
yazarın üslubunu genel olarak beğendim. cümle yapıları ne çok basit ne de çok süslüydü. dönemin toplumsal normlarını da karakterler üzerinden iyi yansıtmış. kitabın bir diğer sevdiğim kısmı ise sık sık başka kitaplardan alıntılar yapılmasıydı. karakterlerin kelime oyunları ve göndermelerinden dolayı kitapta birçok dipnot var, ben de dipnot okumayı seviyorum. beğenmediğim kısımlara gelirsek:
kitaptaki karakterler, 19. yüzyıla özgü aşırı yoğun duygular yaşayan ve dramatik konuşmalar için fırsat kollayan tipik figürler. çevremdeki insanlar nispeten daha sakin olduğu için bu tür karakterler bana gerçeklikten uzak ve tuhaf geliyor. ayrıca kitap boyunca herkesin birbirini sürekli övmesi de bir yerden sonra sıkmaya başladı.
filmi de çok kötüydü bu arada. 1931 yapımlı olan çok eski olduğu için izleyemedim; ama 1992 yapımlı olanı da çok kötüydü. nasıl o kadar yüksek puan almış anlamadım. oyunculuklar da kötüydü, korku öğesi de içermiyordu. hani bir de gördüğüm en kötü kitap uyarlamasıydı. özellikle kadın karakterler akıldan sakat gibiydi; büyük bir kısmını x2’de izledim, keşke kitabın da bazı kısımlarını x2’de okuyabilseydim.
yine de merak edenlere kesinlikle kitabını okumalarını tavsiye ederim. kitap, filmden çok daha iyi. büyük beklentilerle başlamadığınız sürece hayal kırıklığı yaşayacağınızı sanmıyorum.
incelemeye son vermeden önce kitabın önsözüne de kısa bir parantez açmak istiyorum. önsöz, Neil Gaiman’a ait. kendisine ait bir kitabı hala okuyamamış olsam da yazdığı önsözleri çok severek okuyorum. kitapla ilgili düşüncelerim olumsuz bile olsa, onun önsözünü okuyunca “amaaan, olsun, güzel kitaptı” diyesim geliyor. çok samimi ve sempatik bir şekilde fikirlerini dile getiriyor. ama size tavsiyem, önsözü kitabı bitirdikten sonra okumanız olur. baştan spoiler vereceğini söylüyor ama ben dayanamayarak okudum ve çok geçmeden pişman oldum. siz benim gibi yapmayın, ama önsözü de atlamayın.