Bazen bazı eserlere dönüp yeniden bakmak gerektiğini daha iyi anlarsınız. Ergenken okuyup yanlış olmasa da eksik anladığım biridir Kemal Tahir. Kemal Tahir, bir kısım tarihçide dahi bulunmayan bir tarihi okuma gücüne sahiptir bana sorarsanız, ama işte düşük verimli arkadaşlar okuyup…devamıBazen bazı eserlere dönüp yeniden bakmak gerektiğini daha iyi anlarsınız. Ergenken okuyup yanlış olmasa da eksik anladığım biridir Kemal Tahir.
Kemal Tahir, bir kısım tarihçide dahi bulunmayan bir tarihi okuma gücüne sahiptir bana sorarsanız, ama işte düşük verimli arkadaşlar okuyup Tahir'in fikir jimnastiğinin üzerine ekleyerek kabul edip oksimoron noktalara varmadı mı? Vardı.
Memleketimizin yakın tarihinin en tehlikeli olaylarından birini kaleme alan Tahir, karşıt bir görüş üzerinden giderken, onların ağzından sorduklarıyla da işin pratiğini ve "mecburiyetlere mecbur bırakılmaları" benim çokta örneğini görmediğim bir şekilde yapar.
Tahir'in serseri serbest kalemi ve kullandığı deyimleriyle "Kurt Kanunu" kültler arasında yerini alır.
Gelelim neyi anlatır bu Kanun...
Eski İttihatçı fedailerinden Abdülkerim ve taifesi, "neden fedai olduk" sorusuna yanıt verememekten kaynaklanan bir özgüven ve acemilikle M.Kemal Paşaya suikast planını devreye sokar. Her ne kadar kendilerince çok büyük adam olsalarda pek ciddiye alınmayacaklarından zamanın nüfuzlu ve eski iaşe bakanı Kara Kemalin adını karıştırarak güven oyu aramaktadırlar. Suikast planı açığa çıkar ve adı karışan Kara Kemal'in ceremesi başlar.
Müthiş bir yazarlık, toplumun her tabakasına hakimiyet ve feraset ile Tahir hafif serseri bir dille çekinmeden yazar. Abdülkerimin hovardalıklarından, Naciye ve kömürcünün karısından tut, Kara Kemal'in eleştirilerini kadar çarpıcı bir şekilde ifade eder.Okurken Naciye üstünüze gelir gibi olur. Çünkü devrim, suikast, savaş ve tabii ki hovardalık "muhallebi çoçuğu" işleri değildir. "Sustasına basılmış birer çakıydılar" ve hem savaştılar hem devrim hem suikast yaptılar. Konuşmalar fazla rica içermez, sarkastik, yalın, tehditkar, demlidir.
Abdülkerim "bu adama kıyabilir mi ki bu" diye düşündüğü sırada "kendisinden biliyordu kıyıcı adamın nasıl korktuğunu" diye düşünür mesela. Bu işlerin karanlık dehlizlerinin ifade edilmesidir bu tarz.Kara Kemal'in de defalarca değineceği gibi Türk Devrimi, fedaileri ve İttihatçılarıyla "eksiktir" çoğu yerde kağıttan kaplandır. Fedai, fedai olmak zorundadır, ya ittihatla ya da başka birşeyle, aynı şekilde katil, katildir, kıymak için oradadır. İttihat veya devrim olsa da olmasa da. Kara Kemal tutulmuştur kendi adamlarına işte bu yüzden şimdiye kadar göz yummuştur, kaçarkende bu gerçekle yüzleşir. Nasıl ki M.Kemal’in politikalarını yanlış bulsa bile kendini düşündüğünde çözüm olamayacağını fark eder. Kemal Tahir, genç cumhuriyeti ilginç yönlerden eleştirkmekte, bunları yaparken "neyin niye nasıl" olduğunu anlamakla beraber diye not düşer.
Kara Kemal iktidar kavgasının kurallarını bilir, M.Kemal ne düşünürse düşünsün, hissederse hissetsin "mecburiyetlere mecbur" belki de memnundur.İktidar gölge ve hakaret kabul etmez. Kaybetmenin suç olduğunu hele hele iktirlarında ölen Osmanlının suçunun altında olduğunu bilir Kara Kemal. Bedelini de bilir.İşte o yüzden
"Cihanda görülmemiş bir kurtlar boğuşmasına girdik ve kaybettik.Kurtlukta düşeni yemek kanundur." aforizmasını bizlere hediye eder. İttihat ve Türk Devrimi tedrisatından geçenler için ayrı bir kitap kadar şey anlatan bir cümledir işte bu. Bu kavgadaki herkes bunun bilincindedir. O yüzden de yakalanmak yerine canına kıyar Kara Kemal. Çünkü bilir ki bir önceki kavgayı kazanan M.Kemal'dir ve silah arkadaşlar hatta ve hatta İsmet Paşa'nın bile hatrı bu kavgayı ve akacak kanın yönünü değiştiremez, belki kudretli Paşa M.Kemal bile bir yere kadar tercih yapabilir. Kan akan yerde olayların aslı kadar nasıl anlaşıldığının ağırlığı da vardır. Bunu en çok çingene Çankırılı cellat ile gözünüze sokar. Cellat "babamda cellattı. Kimler astı kimler, paşalar beyler. Baş cellat olmak isterim ama gerekir bir iki paşa asmak." gibi diyaloglarıyla düşük çekişli arkadaşlar için sadece bir komedi veya buz kırıcı unsur olabilir ancak gerçek buradan çok uzaktır. Kitap boyu boğuşmanın galibinin dar ağaçlarıyla kimler imtihan olmadı ki, Gazi Paşa bir kaç sene öncesine kadar idamlık değil miydi, Kara Kemal, adi suçlular, kocasını öldüren kadınlar...Cellat Karaoğlan ise çok başka bir yerdedir. Aslında budur her devrimin, kudretli kurdun kurdu, Karaoğlanın terfisidir.
Dönemin ve bizim anlayışımızla Kemal Tahir müthiş bir şekilde, şahsen beni rahatsız edecek bir samimiyetle ortaya koyar bu kavgayı. Aralarda halkımızın şahsına münhasır halleri, olaylara dümdüz gözle bakışlarını hiç ıskalamaz. Daha da ileri gider, yüzeyinde herkesin bildiği olaylara münferit sorular sorarak okuyucuyu kendi gibi düşünmeye değil(oksimoronluk burayı sezememekle başlar) düşünmeye çağırır.Türk romanına eşi gelmemiştir. Şahsına münhasır vecizeleriyle, kalem erbabı olmasına rağmen, kavganın, iktidar mücadelesinin ve bilfiil töresinden şanına anlamış. Yolun yolcusuna ses, soluk olur.
İşte o yüzden
"Bir kar yağar ince ince..."